Yağmursuz kentin karşılıyor akşamı
karanlık akıveriyor usulca gözlerime
Sen rengi bir Eylül yerleşiyor dudaklarıma
mor kanatlarında bir sevda taşır kelebeğim
mavilerine yağmur sızan serçenin telâşındayım
örselenmiş umutlarım ayaklarından hüzne prangalı
türkülerimin dudakları çatladı yalnızlığından
tuzlu bir özlemin kılcal damarlara akması gibi bir sevda;
acı…kor yanığı..ve istenilesi…
öyleyse neden sustu bu kent..?
kim karanlıklara gömdü bizi..?
hangi el çekti,aldı bulutlarımızı âsumanımızdan?
kim vurdu uçurtmamızı gökyüzünde...?
ah ,sorular..sorular…sorular…
cevapsız soruların kıyısında gezer-durur hüzünbaz düşlerim
dişi kırık bir taş kanatıyor beynimi
merdivenlerimde yosun bulanmış gıcırtılar
ayak uçlarımda hayâller kıvranıyor
nefeslerim bırakıyor kendini sokağa;
sarktığım pencereden…
stabilize sokaklarımda her araba geçişinde tozların bayramı var
kıyılarıma vuran her dalga hırsını boşaltıyor bana
peki,ben ne olacağım..?
hangi sevdaya dökeceğim yalnızlığımı..?
hangi sokakların tozuna karışıp,içine gireceğim..?
şimdi saçlarından düşüyorum ışıksız kentin varoşlarına
kırdım bütün saatleri sedef saçlarından
ağlamanın en seslisindeyim
paramparça ,darma dumanım
gel benim ey sevmekten utanan sevdiğim
gel benim ey vefasız mavim