Ne kadar yazsa bu kalem, kalbim hicran ile bir başka dem
Hangi mecrayı düşünsem ve ona yürüsem, beni bem yapan ulviyeti nefeslensem ne kıdem
Ne an hikmetin esrarını şehretti, ne zaman kalbi ve ruhi ikmalim için firkatene erişti desem
Ne vakit ummanı tefeür ederek vecdinde nefeslenmeyi dilesem, ne gamdır bu sinemde tüten
Bilmem ki nasıl bir niyetin ecriyle aşkına ram olayım
İçinden çıkamadığım bin hüzün bahşeden hicranın buselerinden kurtulayım, sürur anayım
Gönlümün suskun halinde aşkını koklayarak, umutlarımı baharların lütfundan koklayayım
Sessizce ve şevkin en münbit ikliminde bahtiyar olayım, gönlüm elverdikçe aşkla ağlayayım
Ne zaman ruhumun hicranıyla yadetsem feyzini
İçine düşdüğüm perişan halimi ve bizar ahvalimi, ihsan ve inayetten yoksun bu kadrimi
Yıllara sari hoyratça aradıklarımı, neyi, nasıl tanzim etmekte kifayetsiz kalan şu gayretimi
Azmetmekte sıkıntıya düşüren bu nefsimi bin hüzün ile içinde bulunduğum keşmekeşliğimi
Nasıl ve hangi gerekçeyle arz edeyim ve anayım
Onca ülfetin karşısında, hasrettiğin ne kadar naif husisiyetlerin varsa, mahcubiyetindeyim
Hangi cevrini ansam, tevdi ettiklerin karşısında suskunluğun yaşlarını ummana bıraksam
Yeniden bir ümit içinde ruhunun şadıyla uyansam, acziyeti bırakıp muhabbetinle hıçkırsam
Sessizliğin rüknünden temaşa eden gülü koklasam
Arzın içinden çıkılmaz bir hal aldığını, mazlum millet hicranı mahsunluk yaşadığını ansam
Hangi düşlerin, yalnızlaşan ufukların, günbegün yaşadığımız dramın akadrinden söz etsem
Bu minval üzre zihnimi ve gönlümü senin aşkınla temizleyip surura erişmeyi murat etsem
Mustafa CİLASUN