Solmuş düş yanıkları bırakarak ardımda
Bahtımı rüzgârına takarak gidiyorum
Ellerimle böğrüme hançer gibi vurdum da
Yönsüz bir ırmak gibi akarak gidiyorum
Hangi kaldırım taşı kaldıracak gölgemi
Hangi bardak gösterir bilemem gâmda demi
Ey benim yalnızlığım beni bırakma emi
Uğruna albümleri yakarak gidiyorum
Ne ben beni anladım ne anladı söz beni
Ne tarife çalıştı bağrımdaki köz beni
Baharları unuttum yâr bilmeli güz beni
Gölgemin gölgesini yıkarak gidiyorum
Camdan fanusmuş meğer vefada olan denge
Beyhudeymiş taarruz kaybettiğim her cenge
Fazla zaman kalmadı veda vaktinde renge
Çile yorganlarını dikerek gidiyorum
Düşlerim düşten düştü ağır imiş uykusu
Kör geceler gibiyim sanki gayya kuyusu
Hangi şafakta biter vuslatsızlık korkusu
Üç adımda bir eyvah çekerek gidiyorum
Yol uzun yolcu yorgun nefesim yere yakın
Belki de bu gidişim dönülmeyen son akın
Elimde gâm asası sırtımda eski çıkın
Bana ait ne varsa dökerek gidiyorum
Evet evet ben buyum bilinmez yola gedâ
Belki bir düş yongası ya da buruk bir sedâ
Küskün fener olmalı dilimdeki elveda
Yürüdüğüm yolları sökerek gidiyorum
Gözümde çırpınıyor bir hayâlin melâli
Leyla’yı inletirdi mahzun perişan hâli
Elifi rüyaların ah efsunkâr hilali
Gözlerine son defa bakarak gidiyorum
Ne el sallayan olsun ne bir damla gözyaşı
Yalnız yalnızlık olsun dudağımın sırdaşı
Başımı koymak için yeter bir mezar taşı
Ölüme beş kalayım çökerek gidiyorum
Hangi gün taşıyacak kederlerimi saki
Hangi imam diyecek ardımdan hüvel baki
Rindanece olmalı o son anın idraki
Başımı iki yana bükerek gidiyorum
Makberî – Ahmet Akkoyun…….04/09/2010…….22:50……..İst