Bu sabah uzunca bir yürüyüşten sonra kahvemi iskelenin
yanındaki sıfır çay bahçesinde oturup etrafı,denizi,martıları
seyrederek höpürdete,höpürdete içmek istedim.
Deniz mavi atlas yorgan gibi ışıldıyor ;martılar pike yaparak denize bir iniyor, bir yükseliyor kendilerine atılan ekmek parçacıklarını havada birbirleriyle yarış halinde kapışıyorlardı.
Karabataklar çılgınca denize batıp, batıp çıkıyor, hemcinsleriyle oynaşıyorlardı. Kahvemin gelmesini beklerken bir yandanda gazetenin başmakalesine göz gezdiriyordum, dalmışım. Körfez vapuru ilk turunu tamamlamış, neşeli, telaşlı, aceleci yolcularını indirmiş, iskelede bekleyen gürültücü yeni yolcularını bindiriyordu. Kahvemi büyük bir keyifle yudumlayıp fal için kapatmıştım bile...Vapurun kalkış düdüğüyle gazeteden başımı kaldırıp doyumsuz manzarayı seyretmeye başladım. Vapur ; tüllerinin üzerine damla inciler işlemeli , kuyruklu gelinliğini giyip salınan taze gelinler gibi arkasında beyaz köpükler,
öpücükler bırakarak işveli, işveli süzülüyordu ki dalgaların
kıyıya şalap, şalap vurarak dövdüğünü gördüm. Mavi-beyaz öfkenin durulmasını, sakinleşmesini zevklenerek seyretmeye koyuldum.Dalgaların içinden hiddetli, tınısı hiçte yabancı
gelmeyen bir ses işittim.
-Ey ! Ademoğlu sesime cevap ver.Gayriihtiyari sağıma, soluma bakıp bana mı sesleniyor veya kim diye kulak kabarttım.
Sesine yanıt veren kimse olmadığı için sesini biraz daha yükselterek sözlerini yineledi. Etrafıma bakındım benden başka
hiç kimse gözükmüyordu.
-Kimsiniz, bana sesleniyorsanız ademkızı demeniz gerekli değil
mi diyerek talkılacak oldum,aynı hiddetle yanıt verdi.
-Benim sözümü kesmeyiniz lütfen beni dinleyip not alınız,
bunları duyurunuz , bu ince bir sitem değil, 2011 yılının Şubat ayında ademoğullarına yapacağım son ihtarımdır dedi.
-Kimsiniz sesiniz çok tanıdık geliyor ama çıkaramadım, üstelikte sizi göremiyorum, lütfen kendinizi tanıtınız yoksa bu bir kamera şakası mı sabah sabah diyerek şaşkınca cevap verdim.
-Beni görmek için etrafa, denize, havaya, kurda, kuşa, böceğe, sineğe, toprağa, ağaca bakman kafi. Ben doğayım ; çevreyim, bitkiyim, yelim, karım,şebnemim,buzum,asumanım , deryayım...dedi.
İyice abondone olmuş, dilimin ucuna gelen kelimeleri
seçemeyip, herzaman çok konuşan dilime 40 kilit vurulmuş, mühürlenmişti adeta. Mekaniki bir hareketle çantamda herzaman bulundurduğum bloknot ve kalemimi çıkartmış emir verilmesini
bekleyen bir uşak gibi hazırola geçmiştim.
- Ademoğullarından şikayetçiyim, uyarılarıma yeni ayda da önlem almayacağınızı sezinleyerek biran önce son kez uyarmayı
münasip gördüm şöyle ki:
-Hiroşima ve Nigazaki' ye attığınız atom bombalarıyla bana ve insanlığa verdiğiniz zararı unutmadım daha...
-Çernobil nükleer santralinin patlamasıyla oluşan çevre felaketini ve yetkililerin zararsızdır diyerek tv' de karşımızda yiyerek, içerek örnek olduğu ve yediğiniz fındık, içtiğiniz çaylardan nasıl evlerden ırak kansere yakalanıp toprak olduğunuzu unutmadım hakeza...
-Siyanürle altın aramak ta neyin nesi? habire bağrıma kazmayı vuruyor, delik deşik ediyor, Kaz Dağları' nın o muhteşem görüntüsünü, florasını, hayvanlarını tahrip ediyorsunuz...
-En verimli ovaları, patetes ve pamuk tarlalarını, deltaları imara açtınız, betonlaştırdınız, fay kırıklarımın üzerine harcı çimentosu az, kumu denizden gizlice çekilmiş, düşük profilli demir kullanıp kat, kat binalar diktiniz ; sizleri biraz silkeleyince de kaderinize ram oldunuz, kusurlarınızı görmemezlikten gelerek...
-Clora-flora carbon gazları içeren deoderantları, parfümleri, spreyleri bol, bol kullandınız, taşıtlarınızın eksoz ölçümlerini zamanında yaptırmayı ihmal edip, havamı berbat ettiniz.Ozon tabakasındaki kapatılması na mümkün deliği görmezden geldiniz. Sera etkisiyle mevsimlerin dönüşümünün zamanlamasını değiştirdiniz,hastalıkların çoğalmasını,çeşitlenmesini hızlandırdınız. Isındım ve milyarlarca yıldır erimeden kalan kutuplarımın ; o pırıl,pırıl parlayan, penguenlerimin, ayı ve fok balıklarımın yaşam alanlarını daralttıp, erittiniz. Yakın zamanda tropik adaların, ada devletlerinin, denize kıyısı olan ülke ve şehirlerin kaybolmasına, sular altında kalmasına ,mahvolmasına sebep olacaksınız...
-Biyolojik ve kimyasal silahları kullanarak; suyumu, toprağımı, canlılarımı, bitki örtümü zehirlediniz...
-Hala fabrikalarınızın bacalarına filitre taktırmadınız, atıklarını denize verip sularımı kirletiyor, gemiler zehirli varilleri kimseye çaktırmadan deryalara boşaltıyor ,sintinelerini usulca suya boşaltıp bitki ve canlılarımı yok ediyorsunuz...
-Ormanlarımı ; tarla açmak bahanesiyle veya dikkatsiz piknikçilerin yaktığı ateşi iyice söndürmeyip, içtiği sigarayı çiğnemediği için yaktığını ,zarar verdiğini unutmadan söylemeliyim...
-Arada hiddetlenip içimden gelen alevleri , ifrazatı dışarı püskürtüyorum yanardağ diyorsunuz, kesilen, yakılan ormanlık alanlarımdan toprakla birlikte sel olup hırsla akıyorum erozyon diyorsunuz, arada bir silkelenip kıpraşıyorum zelzele deyip geçiyorsunuz. Fırtına, boran, lodos,keşişleme, karayel olarak ıslık çalıyorum deli yel diyorsunuz, hala akıllanmıyorsunuz...
-Toprak Dede Hayrettin Karaca' nın söyledikleri bir kulağınızdan girip öbür kulağınızdan çıkıyor...
-Düğün, nişan, cenaze törenlerinde çelenk yerine, hatıra ormanına ağaç dikin diyorlar bildiğinizi okuyorsunuz...
-Yapılan kaldırımları her 4-5 senede birkaç sefer bozup tekrar yapıyorsunuz,etrafımı kirletiyorsunuz,rahatsızlık veriyorsunuz...
-Düşük kalorili, bol karbondioksitli; belediyelerin bedava dağıttığı kömürle havamı kirletiyor, solunum yolları hastalıklarına
davetiye çıkarıyorsunuz...
-Çöp dağlarını öğütüp, değerlendirecek fabrika kurmak yerine, şehir merkezlerine yakın yerde oluşturuyorsunuz,hırsımdan patlıyorum metan gazı patladı diyorsunuz pişkince...
-Kullanılmış plastikleri, pilleri, gazeteleri aynı çöp konteynırına atıyorsunuz, geri dönüşüm konteynırına değil...
-Toprağımın yüzüne , baka tükürüyor,sümkürüp,çöplerinizi,
izmaritlerinizi atıyorsunuz...
-Başıboş sokak hayvanlarını kısırlaştırıp, hayvan barınağı yapıp orada yaşatacağınıza itlaf edip benim dengemi altüst
ediyorsunuz...
-Bitki ve hayvanlara hormon verip hem kendinizi hem toprağımı, yeraltı kaynak sularımı zehirliyorsunuz...
-Dip trolüyle balık avlayıp deniz canlılarının kökünü kazıyorsunuz...
-Zehirli atık dolu varilleri gizlice gece yarısı koynuma gömüp sularımı iyice bulandırıyorsunuz...
-Suyun yeryüzü ile gökyüzü arasındaki dolaşımı sayenizde olması gerektiği gibi olamadığı için yeraltı suları iyi beslenemiyor , pınarlar, dere ve akarsular ,göller kuruyor, toprak hızla çölleşiyor ...
- Caretta caretta dev deniz kaplumbağaları kıyılarınıza, kelaynaklar Birecik' e niye daha fazla gelmiyor hiç düşündünüz mü?...
-Bu Dünya' yı siz atalarınızdan emanet aldınız, torunlarınıza miras bırakacaksınız ama...dedi birden sesi kesildi nefeslenmek için durmuştu . Fırsatı ganimet bilip tüm ademoğulları adına
binlerce özür dilemek için ağzımı açtım fakat...
-Ter içinde kalmıştım, boğazım demir bir pençeyle sıkılıyormuş hissiyle, nefessiz bir şekilde uyandım, etrafıma baktım şüpheli gözlerle,tüm duyularım hissizleşmiş hiptonize olmuş gibi şapşallaşmıştım. Yüksek sesle oh !!! çok şükür rüyaymış dedim ,eşim ve oğlum uyanmış beni teskine çalışıyorlardı. Çok utanmıştım insanlığımdan, bütün insanlığın
hatası benim yüzüme haykırılmış, işlemekten herzaman imtina ettiğim yanlışlıklarla suçlanmıştım. Kendimi çok aciz hissedip savunamamıştım bile, yağmurda sırılsıklam ıslanmış kedi eniği gibi titriyordum.
Öğlen olmuş hala rüyamın etkisinden kurtulamamış, yanaklarımın al al olan kızarıklılığı geçmemişti. Bir gayretle rüyamı unutmadan kaleme almak için hamle yaptım.
Ben elçiyim ;sürçü lisan ettim ise affola...