Kimi gönüller yaz, kış başında dumanı, karı eksik olmayan heybetli bir dağ gibidir. Deli eser poyrazı, ha deyince cemre düşmez bağrına, el/yüz yakar zemherisi… Coşkunun doruk noktası olan bahar bir türlü gelmez, gelemez, renkler sarmaş/dolaş olmaz paslı yüreğinde… Umutlarını diriltmeye ne mecali vardır, ne de çabası… Kışa yakın, bahara uzak bir iklim kaplar tüm benliğini. Başına yağan karı eritirken; tüm dünyası altüst olur, sanır ki bütün olumsuzluklar sadece onu bulur. Kendisine çeker paratoner gibi aksilikleri, şikayet etmekten vazgeçmez, şansın başkasından yana olduğundan dem vurur. Kara bahtına, kör talihine intizar eder. Halbuki dillendirilmeyen, çoğu kez vantrolog edasıyla karnımızdan konuştuğumuz; çıkınımızdaki sıkıntılar, üzüntüler içimizdedir gölge gibi takip eder izlerimizi… Keşkeler yaşanır geri dönüşlerle… Geceler boyu korkunç bir halisünasyon gibi makaraya sarılır yaşananlar. Kendini suçlamaların, acımaların muhasebesi yapılır martıların çığlık, çığlığa üşüdüğü zamanlar eşliğinde… Acımasız, yaralayıcı, kanatıcı kelimeler kulaklarda çınlar. Ansız ve acılı gidişler, yaşantımızın anlamı sorgulanır, yalınayak olmuş hayaller, düğün konvoylarının performansına inat… Nadasa bırakılmış tarlalar gibi çoraklaşır duyular, yılkı atlarının ayak izleri duyulur uzaklaştıkça yakınlaşan… Kör olur tüm renkler, düş gergefinde oya titizliğince işlenen hayaller hıçkırıklara boğulur helezonik dumanların gölgesinde gecenin finaline doğru… Çözülemeyenler ötelenir, zamanın hakemliğine bırakılır, hüzünlü bulutlar yoldaşlık yapar, bavulsuz çıkılan yolculuklara…

         Aslolan gülizarda nazik bedenimize batan dikeni kırmadan çıkarmaktır; dallarında bülbüllerin aşk nağmeleri şakıdığı gülleri nazenin goncaları hoyratça koparıp, çöpe atılan düşler gibi heder etmemektir…

        Oysa insan yaşamında birbirini izlemez mevsim geçişleri… Günlük, güneşlik, coşkunun tavan yaptığı bir anda ansızın yağmur yağar, rüzgar eser, şimşekler eşliğinde… Hazan yapraklarının birer, birer kopup savrulduğu sonbaharın son demlerinde aniden güneş o güzel yüzünü gösterir,gri bulutlar uzaklaşır,şad olur yürekler. Güneşi doğuran şafak rengi dudaklar aralanır tebessümle,şen kahkahalar yükselir, hüzünlü bulutları dağıtan…

         Arsız rüzgarlar eser ansızın. Pusulası bozuk bir geminin kaptanının çabalarına benzer acemice çırpınışlar. Labirentin içinden, dipsiz kuyuların gölgeli karanlıklarından çıkış yolu aranır uzun süre… Uzakları yakınlaştıran bir anne tebessümüyle, içten bir konuşma hissedilir yanı başında. Acıları paylaşan, geceleri yanlışları üleşip, susturan… Şubat ayazında buz tutmuş yürekleri ısıtacak; sıcacık bir dosteline ihtiyaç duyulur çoğu kez. Hasretin ayaza çalan rengini, cennet yeşiline döndürmektir arzulanan…

         Terk etmeye hazırlanan sevgilinin son öpücüğü gibi ; geçmişteki güzel günleri insafsızca hatırlayıp, geleceğin yanlızlığında insanı korkutan bir yanı vardır bu zamansız mevsimlerin…

         Üzerimize düşen gölgenin ızdırap veren yüzünü terkedip; baştan çıkarıcı  karmaşık ruhumuzu arındırmalı, mimiklerimizde  tortulanan kimsesizliğe inat, zincirlenen yüreğimizi azat ederek yepyeni ufuklara, özlenen maviliklere yelken açmalıyız…
 

( Asılı Kalan Düşler başlıklı yazı F.TÜRKDOĞAN tarafından 14.03.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu