Kulaklarında sadece eşinin “Defol git” diyen sesi ve kapının gümbürtüsü vardı.. Boş kaldırımlarda adımlarını takip ediyordu nereye götürdüğünü bilmeden.. Nefesi tıkandı bir an.. Yanından kimsenin geçmemesi için dua ediyordu çünkü tutamıyordu kendini, hıçkırıklara boğulmuştu.
Karşı caddedeki apartman bahçesinden iri bir köpek çıkmış ve havlama sesi yankılanıyordu. Burnunu çekti ve hıçkırığını içinde boğdu. Susmuştu kafasını iyice öne eğdi ve adımlarını hızlandırdı. Dua ediyordu köpek arkasından gelmesin diye..
Otobüs durağına geldiğinde çevresine şöyle bir baktı ve “Allah’ım ne kadar ıssız” diye iç geçirdi. Birkaç arabanın geçerken durağa doğru yanaşması ve kafalarını eğerek ona bakmasından rahatsız olmuştu. İçi ürpermeye başladı. Vücudu zangır zangır titriyordu. Nihayet bir otobüs göründü uzaktan.. Belki durmaz transit geçer korkusuyla eliyle işaret etti. Neyse ki durmuş ve binmişti.
Önce bir koltuğa oturdu. Cebinde sadece bozuk paralar vardı. Kimse görmeden çantasının içinde tek tek saymaya başladı. O da ne eksikti! Şimdi ne yapacaktı. Gözlerini sıktı ve “ben bittim” diye iç geçirdikten sonra yavaşça muavine doğru eğildi. Avucuna sıkıştırdığı bozuk paraları uzatarak;
- Çok afedersiniz biraz eksik ama..
Muavin almış ama yüzünü buruşturmuştu. Tepeden tırnağa süzdükten sonra “Geç tamam” deyişi Meral’i yerin dibine sokmuştu. Yanakları kıpkırmızıydı. O anda ölmek istedi.
Ürkekçe oturdu bir cam kenarına.. İçinin yandığını hissediyordu. İki durak sonra birden ayağa kalktı ve düğmeye basarak “Lütfen durdurun inecek
var! diye bağırmaya başladı.
Muavin:
- Abla sen bunu taksi mi sandın. Durak diye bir şey var. Öyle zınk diye durmaz bu otobüs… Az ileride durak.. O zaman inersin:.
En yakınından darbe yedikten sonra muavinin bu sözleri o kadar hafif geldi ki Meral’e kızamadı bile.. Kısık bir sesle “Tamam o zaman” diyebildi..
Otobüs; durağa doğru yanaştı ve durdu. Meral hızla basamakları indi ve aynı yolu yürüyerek geri dönmeye başladı. Kendi kendine kızıyor, elini kafasına götürüp dövünüyor, bir yandan da içinden konuşuyordu:
- Off kafa mı bırakıyor bende… Yarın Elvan okula gidecek, önlüğü, yakası beslenmesi ne olacak.. Ütülenecek çamaşırlar sepette.. Hem hamur işi günüydü.. Ergun beceremez ki..Olan çocuğuma olur.. Hem ağlar o ben olmadan..
Yol gözünde büyüdükçe büyümüştü. Caddede sanki ölüm sessizliği vardı. Kafasını sağa sola çevirmekten bile korkuyordu. “Allah’ım başıma bir şey gelmeden bir evime gitsem” demeye başlamıştı bile.. .
Hem kafası hem bedeni öyle yorgundu ki.. Nihayet apartman görünmüştü. Dudakları titremeye başladı. Burnu ince ince sızlıyordu. Sanki yoğun yağışlar sonrası dolmuş barajlar gibi gözyaşları durmadan taşıyordu pınarlarından…
- “Allah’ım ben gurursuz muyum? Beni kovduğu kapıdan içeri nasıl gireceğim” diye düşünürken daha da kötüsü geldi aklına “Ya kapıyı bana açmazsa. Cebimdeki son paramı da muavine verdim. Gecenin bir yarısı ne yaparım?
Düşünceden düşünceye atlıyordu. Bu sefer de babasını hayal etti. Annesini kaybettikten kısa bir süre sonra babası ikinci evliliğini yapmıştı. Bir de üvey kardeşi olmuştu. Gitseydim eğer babam beni karşısında görünce heyecanlanacak ve ;
- “Meral yavrum! Kötü bir şey mi oldu?” diye kalbini tutacak, üvey annesi ise içinde bulunduğu durumu tahmin edip suratını asacaktı.
Bir kez daha nefret etti kendinden.. “Ah kafam ah! Ne olurdu okuyup çalışsaydım. Ergun’un bu çilesini belki de çekmezdim. Bir ev tutup çocuğumu alıp otururdum” diye düşündü..
Ergun; peynir azalsa, kolay mı para kazanıyorum az ye.. Deterjan bitse “sabunla elinde yıka”diyordu. Ayrıca kendi evinin işi dışında bütün sülalesinin ev temizliği için Meral’i gönderiyordu. Meral artık usanmıştı. Kötü bir şey de dememişti aslında sadece;
- “Ergun ben artık çok yorgunum. Ne olur acı bana, evimin işi yetiyor zaten gönderme sağa sola” diye rica etmişti. Aldığı cevap ise;
- “İşine gelirse kızım ya bu deveyi güdersin, ya da bu diyardan gidersin” olmuştu. Sonrasında gözünün yaşına bakmadan sürükleyerek kapının önüne koymuştu.
Meral; kovulduğu kapının önüne gelmişti tekrar.. Bir kuşun can çekişir hali vardı kalbinde.. O kadar gücü bitmişti ki.. Doluya koyuyor almıyor, boşa koyuyor dolmuyordu ve dedi ki:
- Bırak Meral artık kendini! Kızın için çekeceksin bu Ergun’u..
Çünkü kızı olmadan nefes alamayacağını kısa sürede test etmişti. Zile yavaşça bastı:
Ergun; pis pis sırıttı ve küstah bir ses tonuyla;
- Mecbursun kızım bana! Gir içeri ve bir daha da gıkını çıkarma tamam mı?
Meral koşarak kızının odasına girdi. Uyuyordu biriciği öptü yanaklarından doya doya.. Artık son enerjisini bir tek kızı için bu evde tüketecekti. Her şeye rağmen..
Aysel AKSÜMER
(
Mecbur Hayatlar başlıklı yazı
AyselAKSÜMER tarafından
23.03.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.