‘’ Her fani bir gün ölümü tadacak’’
Bize uzak bir son gibi düşündüğümüz;asla kendimize konduramadığımız ta ki yakınlarımızdan birisini yitirdiğimizde farkına vardığımız mutlak acı gerçek…Her eve,çarpan her yüreğe uğrar habersizce ve erkenden…Çaresizliğimizin bir tokat gibi yüzümüze vurduğu andır ölüm…Tek başına ve yüksüz gidilen göç zamanıdır;hayat kadar gerçek,şahdamarımız kadar bize yakın yıkıcı nihayet…Yok oluş mudur yoksa ebediyetin başlangıcı mıdır soğuk yüzlü son durak?...
Doğmak,yaşamak ve ölüm…İki ezan arasına sıkıştırılmış saltanatımız.Rutin bir döngüdür bu tüm canlılar için.Üç kelime arasında ki biçilmiş ömrümüzde;perdelenen gözümüzle hiç ölmeyecekmiş gibi dünyevi işlerle hemhal olur,güneşin ziyasıyla altın gibi parlayan cama ulaştığımızda,ıraktaki camı hedefleyip ona doğru hamle yapmak gibidir yaşamak….
Dünya’ya gözümüzü açtığımız anda başlar gidişi garantili,dönüşü meçhul ince/uzun tünelin ilk adımları…Kimine göre akıl almaz bir adaletsizlikle başlar meşakkatli yaşam yolu.Topoğrafik haritalar gibi inişli,çıkışlıdır yaşam düzlemi,silgi kullanmadan ilerlenilir milim,milim…Donkişot ruhumuz;yorgun rüzgarların vurgunuyla bazen kahır ve mutsuzlukla kararır;bazen de yeşilin tüm tonlarının sergilendiği bahar coşkusuyla yarenlik yaptığımız umutlarla çiçeklenip meyveye durur…
Yarattığımız,şekillendirdiğimiz yazgımıza göre tüketiriz;nüvesinde sevinç,hüzün,umut,karamsarlık barındıran uzun soluklu,şaşmaz saat hassaslığında ki ömrümüzü…Yaşamak zor zanaattır, tüm hücrelerimize siner ağdalaşan bezdiren olumsuzluklar çoğu kez.Direnç cephesi oluşturulur her törpüleyici olaylara karşın.Kimi zamanda Güneş’in tatlı sıcaklığına ram olmuş vücut gibi çifte kavrulmuş huzurla beslenir ruhumuz.
Geceyle gündüzün sık,sık kucaklaşmasıyla adımlar takvimler günleri,ayları,yılları…Umuda yolculuklara çıkılır,hayal kırıklığına uğranmanın yeğlenmediği.Kuşlar havalanır yüreğimizden,gökyüzünün kızıllığına doğru uçurduğumuz.Yeni heyecanlar çeşni katar hayat menümüze.Başarılar zenginleştirir karnemizi ya da eksilerle çentikler oluşturulur hanemizde.Güneş’imiz batar bazen karanlık yüreğimize,gebedir her sabah doğan Güneş nice ertelediğimiz yapamadıklarımıza…
Bir sıkımlık canımızın ölümün soğuk yüzüyle tanışması,Azrail’le el ele tutuşması nerede,nasıl olacak bilinmez ama tek gerçek var ki;o da her şey yalan tek gerçek var o da ölüm…