B.

TANRI MİSAFİRİ

Süleyman Bey fakir bir ailenin çocuğuydu . Azmetmiş okumuş ve iyi bir meslek sahibi olmuştu. Güzel bir eşi , dünya tatlısı çocukları , evi,arabası, parası, geniş bir çevresi velhasıl arzu ettiği herşeyi vardı . Ama yine de dünyadan çok daha fazla şeyler umuyordu .

Pencere önündeki koltuğunu pek severdi . Gözleri dalıp gitmişti çırpınan dalgalara . Martıların çığlıkları kulaklarında ve denizin yosun kokusu ciğerlerini doldururken , dilinde Orhan Veli'nin bir kaç mısraı dönüp duruyordu .

"Nasırı vurduğu zaman ancak, anardı Allah'ın adını "

"Ama günahkar da sayılmazdı. "

Birden kapının çaldığını farketti. Kapıyı açtığında karşısında hiç tanımadığı, temiz giyimli, güzel yüzlü genç bir duruyordu . " Ben Tanrı misafiriyim, kabul eder misiniz ? " dedi gülümseyerek ." Hay haay , dedi Süleyman Bey . Buyurun salona geçelim . "

Yedirmeyi , misafiri severdi . Konuğunu en güzel şekilde ağırladı . Saatler geçmiş, sohbet ve muhabbetten isimleri söylemeye bile vakit bulamamışlardı . Kahveler içilirken genç adam kendini tanıttı. " Senin bu konukseverliğinden Rabbim razı oldu ve beni görevimi yapmam konusunda muhayyer ( serbest ) bıraktı . Ben Azrail'im . "

Süleyman Bey'in yüzü bembeyaz oldu fakat kendini toparladı " Bilirim sen emirleri uygulayan ve Allah'ın emrettiği saniyede canları alan büyük bir meleksin. O halde senden bir dileğim olacak o da şudur ki benim canımı almaya gelmeden önce bana haber ver. Ansızın gelme ! "

" Peki, dedi Azrail ; haber vermeden gelmem. "

Aradan yıllar geçti . Süleyman Bey arada bir "Tanrı Misafiri"ni hatırlasa da gönlü rahattı çünkü onun haber vermeden gelmeyeceğini biliyordu .

Sevgili eşi bir kaç günlüğüne çok sevdiği annesine gitmişti . Çocukları okuldaydı . Süleyman Bey arada bir de olsa bazen yalnız kalmayı severdi . Ama sanki , yalnız olmadığına dair bir his vardı içinde . Başını salon kapısına doğru çevirince duygularının onu yanıltmadığını anladı .

" Tanrı misafiri " temiz giyimi ve güleç yüzüyle karşısındaydı . Birden kanının damarlarından çekildiğini hissetti . O güzel ve tatlı hayatı bir filim şeridi gibi gözlerinin önünden geçiverdi . Sitem dolu bir sesle " Hani , haber vermeden gelmeyecektin ? " dedi .

Azrail (selam olsun) " Ben sözümde durdum ,dedi . " Sana yıllarca mesaj gönderdim . Önce saçların ağardı . Gözlerinde eski netlik kalmadı . Dizlerin güçsüzleşti. İki defa kalp krizi geçirdin . Ben seni hep uyardım ama sen anlamadın "

Çantasındaki anahtarla kapıyı açıp içeri giren genç kız babasını koltuğunda uyurken buldu . Bir kaç defa seslendi ama Süleyman Bey hiç tepki vermiyordu . Sonra elindeki çantayı sehpanın üzerine bırakıp babasının omuzuna dokundu . Yaşlı adamın boynu omuzuna doğru bükülüverdi . Kız korku dolu gözlerle babasını dizlerine sarılıp hıçkırmaya başladı .

" Baba ! Baba ! Babam ölmüş ..."

Süleyman Bey'in yana sarkan elinden yere bir şiir kitabı düştü.

Yarım kalmış mısralar ..

Biten bir hayat .

" Sıkıntıya düşmeden Allah'ın adını anmazdı "

"Ama günahkar da sayılmazdı ."

"Yazık oldu Süleyman Efendi'ye "

( Tanrı Misafiri başlıklı yazı A.Müfit KUTLU tarafından 2.04.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.