Oyunda
rol alan bütün oyuncular tekrar sahneye gelmişlerdi. Seyircileri selamlayıp,
birbirine kenetlenmiş ellerini havaya kaldırdıklarında salonda büyük bir alkış
tufanı kopmuştu.
Oyuncu
ve seyirciyi aynı noktada buluşturan piyes, şimdi de herkesi bütünleştirmişti.
Sahnenin tozunu hep beraber zevkle yutmuşlardı.
Kadife
perde, çift taraflı kapanmıştı artık. Arkasında kalanlar ezber hayatlardan
kendi karakterlerine dönmüşler, önünde olanlar ise oyun süresince attıkları
kahkahaların yüzlerinde bıraktığı tebessümle çıkış kapısına doğru ağır ağır
ilerliyorlardı.
Hayatın
içinde başka bir hayat daha yaşanmış ve bitmişti. Şimdi akrep ve yelkovan
gerçeklere doğru yol alıyordu.
Başrolde
oynayan Özlem, diğer oyuncular gibi makyajını temizliyordu. Az sonra üstünü
değiştirecek dinlenmek üzere evine gidecekti. Aynadaki kadın, bu sezon hep gülecek ve güldürecekti. Bir
sonraki oyunda da belki hep ağlayacak ve
rolünü iyi oynadığı için salondakileri de ağlatacaktı.
Hayatı
iki kez yaşıyor gibiydi. Hayatının en
kötü günlerini yaşıyor olmasına rağmen sahnede kahkahalar atıyordu. Rolünü
oynamak değil gerçek hayatı zor geliyordu ona. Ama gönül vermişti bu mesleğe ve ağlarken de
gülebilmeyi çoktan öğrenmişti.
Salonu
terk eden seyirciler içinde Meltem ve Sedat’ın dışında yüzü asık bir kişi dahi
yoktu. Her ikisi de dram veya gerilim türü bir oyun seyretmiş kadar gergin
görünüyorlardı. İkisinin de bakışları oldukça sertti ve birbirlerine mesafeli yürüyorlardı.
Dışarıda
ise hava iyice kararmıştı. Meltem hızlı hızlı yürüyor bir yandan da titreyen
elleriyle kabanının düğmelerini ilikliyordu. Sedat’ın “Lütfen bekler misin? Bu
saatte seni yalnız bırakacağımı sanıyorsan yanılıyorsun. Seni evinden aldım,
evine de ben bırakacağım” cümlesi sessizliğin arasında yankılanıyordu.
Civardaki
insanların şaşkın bakışları arasında Sedat, Meltem’i kendine doğru çekti ve bir
öpücük kondurdu yanağına. Meltem ise
kendini geriye doğru çekti.
Gözyaşları,
makyajıyla beraber siyah damlacıklar halinde elmacık kemiğine doğru
süzülüyordu. Sedat eliyle sildi ve özür dilediğini söyledi. Ama Meltem’in yüz
ifadesinde en ufak bir değişiklik yoktu. Kaşlarını çatarak kahverengi gözlerini
Sedat’a doğru dikti.
-“Sana
layık bir kız nasıl düşünür, konuşur ve güler bunu bir kağıda yaz bari. Ben de evde çalışırım.
Unuttuğum bir yer olursa da suflörlük yaparsın. Nasıl olsa metin sende olacak.
Allah’ın aşkına Sedat kişiliklerimizi kendi
belirlediğimiz kalıplar arasına sıkıştırırsak biz gerçek biz olabilir miyiz
sence? Rollerini önceden çalışan oyunculardan ne farkımız kalır ki? Oysa biz oyun
oynamıyoruz. Beni ben olduğum için sevmedin mi? Benim için de aynı şeyler
geçerli. Peki şimdi ne değişti?
-Sana
biraz yavaş gülmeni söyledim. Çünkü öndekilerin bakışından rahatsız oldum. Kötü
bir niyetim yoktu.
-Gülünecek
yerde gülünür, ağlanacak yerde de ağlanır. Koca salon kahkahadan çınlarken ben
neden içimden güleyim ki. Üstelik önümüzdekiler de yanımdaki çocuk ayağını
sallarken koltuklardan ses geldiği için dönüp baktılar. Yani gülüşümden senden başka kimse rahatsız
olmadı. Bana hafif biriymişim gibi
davrandın ve çok üzüldüm.
Sedat
kafasını iki yana salladı ve Meltem’in ellerini tuttu. Gözlerinin içi
buğulanmıştı.
-Canımın
içi. Kesinlikle böyle bir şey aklıma
bile gelmedi. Çocukluğumdan beri bizim
evde hep ciddiyet hakimdir. Babamın kahkaha attığını hiç işitmedim. Annem ise
ablamlar biraz fazla gülünce “Ne o? Kız kısmı o kadar gülmez” derdi. Hatta çok
gülünürse başımıza bir felaket geleceği düşüncesiyle yetiştik. İnan ki kötü bir
niyetim yoktu. Seni çok seviyorum.
Meltem
ve Sedat bir süre konuşmadılar. Arabalarına doğru ilerlerken Sedat usulca
Meltem’in elini kavradı. Meltem bu defa elini çekmedi. Aynı dünyada iki farklı
iç dünyası olan çiftlerin birbirini tesadüf eseri bulmaları, tanımaları ve
anlaşmaları ne kadar zor olsa da denemeye değerdi. Çünkü aşk emek ve yürek
istiyordu.
Hayat,
oyun içinde bir oyundan ibaretti. Sahnedekiler, sahne arkasındakiler ve sahte
önündekiler. Perde tamamen kapanana kadar, hayat tekrarlardan ibaretti. Tıpkı gülmek
ve ağlamak gibi.
Aysel
AKSÜMER
(
Hayat Perdesi başlıklı yazı
AyselAKSÜMER tarafından
13.04.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.