Dicle gözlerini açtığında akşamın ayazlığını hissetti.Yavaş hareketlerle yatağından kalktı.Kafası biriken sorular yüzünden çok kötü zongluyordu.
Pencereden dışarıya baktı,ay’ın güneşten çaldığı ışığı surlara vuruyordu.Sur’lar yeni bir savaşı kazanmışcasına göksünü aya doğrultmuş onurlu bir duruş sergiliyor ve gülüyordu yaşama.
Ama Dicle yaşama gülemiyordu Sur’lar kadar umutlu ve dirençli olamıyordu artık.
Fırat’ı düşündü onun bir şahin gibi bakan gözleri vardı.İnsana bakınca güven ve cesaret veriyordu.Onun gözlerindeki sıcaklık aşkın ve özlemin sıcaklığıydı.Surlar kadar asi ve onurluydu,yürüyünce yürüğü caddeler ona kuçak açıyordu atede.Uzun boylu,geniş omuzlu ve olgun duruşu vardı Fırat’ın.
Dicle böyle birine aşık olmuştu,yüreğini ona vermişti ve ondan başkası o yüreği okşayamazdı.Ama bu durum Fırat’ın kulağına gitse çok üzülecek kahrolacaktı.Dicle bunları düşünürken penceresinde bir ses işitti tak diye.Biri cama taş atıyordu biran korktu sonra kendini toparlayıp aşağıya baktı.
Gözlerine inanamadı bu Fırat’ı.İlk defa bunu yapıyordu kendisi.Pencereyi açtı.
--Ne var neoldu neden burdasın ya bi gören olursa neyaparız.
Fırat ağlamaklı bir sesle.
--Duyduklarım doğru lütfen söyle Diclem duyduklarımın yalan olduğunu söyle.
Dicle’nin korktuğu başına gelmişti önemli birşey olmasaydı Fırat burda olmazdı.Ne diyeceğini şaşırdı ama gözlerinde akan yaşa hakim olmadı yine ihanet etmişti gözleri ona.Yüzündeki acı ifade Fırat’a herşey anlatıyordu.Dicle’nin gözyaşları Fırat’ın bastığı toprağa düşüyordu.Dicle suskun kaldı birşey diyemedi ama Fırat herşeyi anlamıştı ve yüreğine bin bıçak darbesi değmiş gibi bir acı hissetti.
Sonra Dicle’ye uzun uzun baktı bu bakış Dicle’yi ürküttü sanki kötü birşey olacakmış gibi hissetti.
Fırat hiçbirşey demeden sevgiliye son bakışını yaptıktan sonra hızla oradan ayrıldı.
Dicle bu bakışı ve gidişi hiç anlamamıştı peşinden gitmek isterdi ona sarılmak ve onunla özgür yarınlara merhaba demek isterdi ama bu imkansızdı.Sadece giden sevgiliye ardından bakabildi.
Dicle kimseyle görüşmek istemiyordu günü hep düşünerek ve ağlayarak geçiyordu.
Dicle düşünce deryasında boğulurken,annesinin sesi ile irkildi.
--Dicle kızım neyapıyorsun?
Annesi oda kapısının yanındaydı ve kapıyı açarak içeri girdi.Dicle gözyaşlarını sildi ve ayağa kalktı.
--Neyapıyorsun kızım?tüm gün odadaydın hiç çıkmadın iyimisin?
--Evet iyiyim anne.
Annesi geveleyerek küçük ve anlaşılmaz cümlerle.
--Şey kızım hımm amcanlar gelmiş aşağı in.
Dicle artık yolun sonuna gelindiğini hissetmişti gelenler onu isteyen amcasıydı gözlerinde tükenmek bilmeyen gözyaşları tekrar akmaya başlamıştı
--Ama anne neden anlamak istemiyorsunuz ben istemiyorum ben başkasını seviyorum.
--Kızım biliyorum ama yapacak birşeyim yok elimden birşey gelmez kadere boyun eğmek lazım.
--Bu kader değil anne benim kaderim babamın ellerinde değil,babam Allah değil kaderim onun elinde olsun,ben istemiyorum.Aşağı inip açıkça belirteceğim istemiyorum diyeceğim zorla güzellik olmaz.
Annesi onun bu haline korkmuştu ürkek bir sesle
--Sakın ha kızım durumlar bildiğin gibi değil seni mahfederler.
--Anne ben istemediğim biri ile evlenirsem zaten mahfolurum sende bunu anlamıyorsun.
Dicle annesini dinlemeyerek kararlı ve bir okadarda umutlu adımlarla korku duvarını yıkmaya gitmişti.Aşağıya indiğinde odanın kapısını açtı içerde babası,amcası,amcasının eşi vardı.
Herkes Dicle’ye bakıyordu şaşkınlık dolu gözlerle.
Dicle derin bir nefes alarak
--Amca,baba sizler benim büyüğümsünüz,gün görmüş kişilersiniz size karşı gelmek haddime değil ama ben evlenmek istemiyorum.
Dicle’nin korkusuzda kara zihniyete dur deyişi kısa ama özdü.
Hepsinin gözünde şaşkınlık bi okadarda öfke vardı Diclenin babası gözleri kıpkırmızı olmuş ayağa kalkarak
--Sen ne diyorsun,bu ne terbiyesizlik,sen kim oluyorsunda bizim karşımıza gelmiş istemiyorum diyorsun canınamı susadın sen.Annesi Dicle’nin arkasındaydı ve Dicleyi onlardan korumak için tutup odadan dışarı çıkardı.
Babası kükrüyordu atede,bağıra bağıra konuşuyordu her kelimesi öfke ve ölüm doluydu.
--Çık gir odana.Sana artık dışarı çıkmak yasak seni amcanın oğluna verdim hemende düğün olacak artık ağzında tek kelime çıkarsa dilini keserim.
Dicle annesi ile birlikte odasına çıkarken babasının o korkunç sözleri halen aklındaydı.Aslında öfkelenen babası değildi kendisiydi.Öfkesi okadar büyüktüki tüm dünya kötülüklerine başkaldıracak kadardı bu öfke.
Günler birbirini kovalarken Dicle’nin düğün hazırlıkları bitmiş,istemediği bir yaşama itiliyordu.Dicle bugün olacak olan düğününe kara bir gün gibi bakıyordu.Halbuki her genç kızın hayal ettiği bir yaşamdır evlilik ve evliliğin unutulmaz geleneği olan gelinliği giymek.Ama o hiç sevinemiyordu ve sürekli ağlıyordu.
Düğün saati gelip çatmıştı Annesi Dicle’ye zorda olsa gelinliği giydirmişti.Dicle’nin yüreğinde bir burukluk vardı sanki kötü birşey olacakmış gibi hislere kapılmıştı.
Dicle’nin gözleri karardı,başı döndü ayakta durduğu sırada yere çöktü yüreğine sanki binlerce kez hançer saplamış gibi yandı.Gözlerinde yaş akmaya başladı başını çevirip çaresiz bir biçimde annesine baktı sessizleşen sesi ve gürleyen yüreği ile
--Anne Fırat anne Fırat
Annesi kızına neolduğunu anlamadan telaşlı bir halle
--Ne oldu kızım ne Fırat’ı ne oldu Fırat’a
Dicle dağlanan yüreği ve ağlayan gözleriyle annesine bakıyordu ve telaşlı bir sesle
--Anne Fırat’a birşey oldu biliyorum birşey oldu,aha bu yüreğim bana söyledi kalbim acıyor anne kalbim Fırat’a birşey oldu.
Annesi şaşkınlıklar içersinde kızına bakarken dışarda titrek seslerle anlaşılmayan ağıtlar yükseliyordu.Fırat Fırat diye yankılanan ağıtlar Dicle’nin yüreğini ve bedenini paramparça etmişti.Dicle hissetmişti ve hissettiği duygu gerçekti.
Fırat Dicle’nin evleneceğini duyduğunda güçsüzlüğüne yedik düşmüş ve kendini Sur’ların üzerinde sozluğa atmıştı.
Dicle ağıtları duyar duymaz annesinden kurtulup kendini dışarı attı.Dışarısı ölüm ve ayrılık haykırıyordu her yakılan ağıt yürekleri dağlayıp gözlerde yaş olup akıyordu.Ağıt sesleri uzaklaşıyordu ve Dicle’ye her bakan gözler öfke doluydu.
Ağıtlar uzaklaşırken Dicle’de koşar adımlarla ağıtların geldiği yöne doğru gittmeye başladı.Koşarken geçtiği yerlere öfkesini seriyordu ve ayakları onu kaldıramıyordu sürekli düşüyor kendini tekrar toparlıyor ve yine koşuyordu hiç bıkmadan.
Ağıtlar yükselen duran kalabalığa yaklaşırken acı hissediyordu ve bu acı onu öldürüyordu adeta.Meraklı bakışlar Dicle’ye odaklanmıştı ve ona yolu açarken tiksindirici bir bakışla ve öfke ile bakıyorlardı.
Açılan yolda biri sansuzluğa yatıyordu yattı yer ıslaktı ve kan vardı yerde.Dicle yavaşca yaklaştı yerde hareketsiz yatana iyice baktı bu Fırat’tı.Gözleri sessizce ağladı ve yüreği sessiz bir çığlık attı.Fırat’ın cansız yatan ellerini ellerine aldı ve kupkuru olan dudağına götürüp öptü ve aniden kalkıp yürüdü.
Dicle artık hiçbirşey düşünemiyordu.Onu çağıran sesler kulağına gelmiyor ama nereye gideceğini iyi biliyordu.Göz açıp kapanıncaya kadar gitmek istediği yere gitmiş.Evet Dicle sevda kokusu hissettiği,özlem duyduğu ve kendine benzettiği Sur’ların üzerindeydi artık.
Başını havaya kaldırdı gökyüzü bulutluydu yine kara bulutlar gökyüzünü esir almıştı.Sonra başını aşağıda bekleyen kalabalığa indirdi tüm tanıdıkları ordaydı annesi,babası ve abileri.
Herkes bir ağızdan bağırıyordu Dicle neyapıyorsun in aşağı Dicle.
Ama o bu sesleri duymuyordu gözleri yerde yatan sevdasındaydı ve kulağı sadece rüzgarın uğultulu sesini işitebiliyordu.Bir adım daha yaklaştı ve acılarının son bulacağı sonsuzluğa erişmek ve Fırat’a kavuşmak için kollarını kaldırdı gözlerinde şuan sadece sevinç gözyaşısı vardı ve kendini boşluğa bıraktı.Ama ölüm onu bulmamıştı o ölüme gitmişti ölüme kuçak açmıştı ihanete,karanlığa ve umutsuzluğa başkaldırıştı bu.
Bitti
Son Söz: Bu hikaye binyıllardır kadının üzerinde etki olan kadını köle gibi sadece cinsel bir obje olarak gören tüm kara zihniyete karşı bir ses ve bir çığlık olarak kendini feda eden kadınlara adanmıştır.
Serdar ÖZDEMİR
27 Nisan 2011