Serbest Kürsü / Mektup

Eklenme Tarihi : 9.05.2011
Okunma Sayısı : 1918
Yorum Sayısı : 0

 

Tarih:25 Ekim 2009 Pazar 12:41:50

 

 

Esselamü Aleyküm

 

Dün ESRA'yı uzunn uzunn okudum, Ben kurtulmak istiyorum diye nasıl da çığlıklar atmış durmuş.Henüz 19 yaşında üstelik.Küçücük.Günahı ne ki , derdi ne olsun dercesine...O kadar gencecik..Ama ne duygusal, ne yürek feryatlarıydı onlar...Kendimle Esra’yı karşılaştıramıyorum bile inanır mısın azizim , onun günahları yanına benimkileri koyduğumda benimki derya,, onunki deniz...Kıskandım o acısını..Benim öyle acımıyor..Sadece temizlenmek, arınmak istiyorum, elimden geleni ardıma koymamaya çalışıyorum....Hemen hemen hiç de ağlayamıyorum, böyle çok nadir, o da nefsimden zaten...Ama birşey eksik , huşu eksik mesela, bir yakalar gibi oluyorum bir kaybediyorum...sabah namazları vaktinde kılınamıyor mesela...Şimdi de başka dert çıktı..Saatler geri alındı ya , Öğle ve ikindi namazı saatleri de bu kez çalışma saatlerime uymuyor :((( Normalde Öğlen 12,10'da öğle arası verirdik, bir buçuğa kadar zamanım vardı, şimdi tam 12 de öğle okunuyor, arkasından saat 4'e doğru yarım saatim vardı , bu da geri kaydı saat iki buçuğa...Gitti benim cemaatle kılabildiğim namaz zamanlarım :((((( Yani yarından itibaren böyle olacak.... Yetmediği gibi hala iş yerindeyken saat 5,19 da akşam namazı okunacak :((((( Yardım et ya rabbim. İstemiyorum ben zamanında kılamamakkkkkkkkkkk :((((

 

Ne kadar basit şeylerle uğraşıyorum değil mi?

Oysa gerçekten çok dolu dolu bilgi sahibiyim, bilmediklerim de var tabiiki, ama bildiklerim de azımsanmayacak kadar dolu dolu, hem şeriattan, hem zühd ve takvadan yana. Ama ne biçim bir haldeysem hakkıyla kullanamıyorum bile... Mesela geçen size yazdığım mektup hani benim sayfamda yayınladığım, ne kadar avama hitap ediyor, tam bir avam gibi çiziktirip duruyorum, oysa bunlar en hafif meseleler, avami bilginin dahi ötesine geçtim oysa, ama kullanmıyorum. Ya da kullanamıyorum... Sevmiyorum bu halimi ben ya :(((( Dün gece bir arkadaşım o mektubu okudu, sen neden birilerine birşeyler öğretmeye çalışıyorsun ki, bu sen değilsin yağmur, sende daha büyük bir potansiyel var, elinin altında yüzlerce kaynak var, böyle yazılar yazma. Dedi... Haksız mıydı, yoo, haklıydı. Lakin ruhumdaki fırtınaları sezemedi demek ki. ... Ya da ne bileyim. O böyle duygusal fırtınalardan hoşlanmadığındandır... Basite alması incitti. Eh. O da epey ilerlemiş bir arkadaş. Okumadığı kitap yok ki. Neyse...

 

Esra'nın günahlara baktım, kendiminkilere baktım, acaba hacı âli hocam nelerle uğraştı, neler gördü, neler işledi dedim kendi kendime... Her dağın karı kendince derler ya...

 

Böyle üzgün üzgün yazdığımda seni de üzdüğümü biliyorum, Onca derdinin arasında bir de bu kızınla ilgilenmeye, rahatlatmaya çalışıyorsun azizim, üzmek de istemiyorum... İşte insan her an başka bir demde...

 

Ne diyeyim...

Allah yar ve yardımcımız olsun.

Bu mektup da aramızda kalsın inşallah...

 

Selam ve dua ile azizim...

 

 

 

Tarih:26 Ekim 2009 Pazartesi 13:49:39

RE:Esselamü Aleyküm

 

 

Azizem;

 

Bu mektup da aramızda kalsın demişsiniz. Neden, ne var ki bu mektupta... Bir damlacık tövbeye yaklaştığın için mi. ‘’Ben de kusurluyum; hem de Esra'dan daha fazla’’ dediğin için mi. Zor mu geldi nefsine kusurunu, kimliğini bile bilmediğin birilerinin bilmesinden. Ütelik onlar da senin kimliğini bilmiyorlar...

 

Nefis; yanlışı yaparken ofsayttadır... Hakem ve onca seyirci kendisini görmüyormuş gibi, başını kuma gömer, günahını rahatça işler. Sonra sanki gizliymiş gibi rol yapmaya devam eder. Hâlbuki kendisi biliyordur... Suç ortağı biliyordur. İki kişinin üçüncüsü Allah biliyordur... Melekler şahittir... Duruma göre cinler, şeytanlar biliyordur... Kriminal olarak eşya biliyordur. Hiç bir suç yoktur ki işlendiği anda evrende iz bırakmış olmasın... O halde ehil olan başkaları da biliyordur. Evrende her gözetleyeni gözetleyen birileri daha vardır...

 

Hemen tövbeye varılıp, pişmanlık duyulmadığı takdirde cezasını daha burada iken vermek üzere meleki âlem otomatik olarak işlemleri başlatmıştır... İşlemler sırasında nedamet oluşmuş, gereği olan özür dilenmişse ilm-i ledün, hikmetullahta, dosya rafa kaldırılır... Değilse süresi içinde gerekenler yerine getirilir ve tam saatinde hak edilen ceza verilir. Cezanın infazı ne bir saat öne alınır, ne de bir saat sona bırakılır...

 

Çoğunluk suçu örtbas etmeye çalışmakla kalkmaz, unutarak kendi hesap defterinden çıkarır. Cezası gelip çattığında üzerinden zaman da geçtiğinden, bu benim başıma neden geldi, ben bunu hakk etmedim der. Hâlbuki o kendi işlediği fiilin karşılığıdır. Hiç şüphesiz ektiğini biçmiştir. İlahi kudret asla iltimas etmez. Tövbe edilmedikçe veya işlediği suça bedel bir hayır iş işlemedikçe daha bu âlemde iken mutlaka karşılığını alır. Zerre miktar hayır ve şer, her ne olursa mutlak ceza(karşılık)ya tabidir. Ancak ödeşmeler nedeniyle bazı şeyler işlemden kalkarken bazıları yılsonu muhasebesi gibi, alacak verecek hanesinde oluşan dengesizlik nedeniyle, icraya verilir, kovuşturmaya tabi tutulur. Feryadın bir anlamı, meleklerin vicdanı yoktur. Onlar işlerini yapmakla mükellef görevliler olduklarından hatasız görev yapmanın huzuru içindedirler.

 

''Bir günah işlediğiniz zaman hemen dengi bir sevap işlemeye koşun''mealindeki uyarı bize çözümü tarif etmekle kalmaz, cezanın burda verileceğini, es geçilmeyeceğini ve pahalıya mal olacağını da ihbar eder. Birçok insan hesap gününün yalnız ölümden sonra olduğunu zanneder. Dolayısıyle gencim ileride daha çok sevap işler defterimin sevap bölümünü artırır, cezadan kurtulurum derler. İş öyle değil... Ölümden sonraki hesap günü ömrün muhasebesidir. Daha yaşarken günlerin, ayların, yılların muhasebesi de vardır. Öyle olmasaydı kusursuz kaos olarak tanımlayabileceğimiz ilahi düzen yürümezdi. Soğuk vurunca yapraklar dökülmese, bahar gelince çiçekler açmazdı. İlerinin ne olup olmadığı belli olmadığı gibi, burada da ilahi adalet çarkının sürekli işlediği, düzenli infazlara maruz kaldığımızı gönül ışığı parlak olanlar her an müşahede ederler. Kısas kıyamete kalmaz... Atalar sözü bu gönlü pakların dillerinden süzülüp gelme şifa hazineleridir.

Ayrıca sık sık kuranın mealini okuyanlar, zamanla ayrıntıya girmeye, ayetlerin sırlarına ermeye başlayınca herşeyin apaçık söylendiğini, gizli saklı olmadığını fark ederler.

 

Her günahkâr kendi günahını en büyük bilmelidir. Cezayı çekecek olan kendisi olduğundan, ateşin merhametinin olmadığını bildiğinden, nefsinin dayanma gücünün farkında olduğundan korkmalı, alnını yerlere koyup yerin bereketinden, rahmetinden medet beklemeli, burnunu sürterek, nefsine ‘’aklını başına al’’ demelidir. Yoksa çekeceği vardır. Ceza gelip çattıktan sonra inlemenin faydası yoktur.

 

Esra derdinin vicdanında açtığı yaraya göre ağladı, inledi ve elhamdülillah rabbiyle barıştı... Bize de düşen kendi derdimizin farkında olarak, secdelerde gözyaşı dökerek arınmaktır.

 

Sözün uzunundan kısası daha kolay hazmedilir.

Selam es selame

( Vuslat Hanım'a Mektuplar / 3 -her Dağın Karı Kendince Derler Ya... başlıklı yazı HaciAli Bayram tarafından 9.05.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu