Değerli sesi ile şiirime can veren değerli dostum Adem Efiloğlu'na sonsuz teşekkürlerimle.
Rüzgâr
Haram uykularımın hercai düşlerinden bir avuç sen
biriktirsem
Ve bir yıldız kaysa dileklerimden
Farklı iklimlerin çiçekleri olsak mesela
Sonra aynı dalda tomurcuklansak
Gün ışığı hayallerim
Figanıma düşse bir çığlık boyu
Çoban aldatanlar şakısa kuytularında zamanın
Ben bir bahar tazeliğinde uyansam
Yaprak üzerindeki çiy tanesi gibi
Dökülsem bilmediğim bir toprağın büyüsüne
Büyüse ıslattığım çimlerin yeşil tutkusu...
Şimdi bu günü yaşıyorum;
Sorgulanmış mahkûm dünlerimin kayıp zamanlarında
Ey kınından hiç çıkmayan, zülfikar yalnızlığım
Bilir misin?
Kesiklerine, yar dudağı geceler boyu tuz basar
Ne çok saplandın sol yanıma
Uçurumlara sürükledin beni kollarımdan tutup tutup
Sessizliğimin ortasında eserken bir deli rüzgâr
Narin bir kelebek ürkekliğinde uyurdu
Pembe bir düşün koynunda yâre taptığım akşamlar
Ey yar; vurduğun prangalarda ayaklarım hâlâ kan ağlar
Ve azgın sellerde sürüklenir yarım yamalak kavuşmalar
Haydi söylesene;
Nasıl mavi bir umuttu
Şavkıyla yüzümü kuşatan gözlerin
Hangi avuçları esir etti şimdi kendine
Ellerimde temmuz gecelerini hapseden ellerin
Hâlbuki bilmedin sen hiç;
Efkârımı üflediğim rüzgâr dağıtırdı saçlarını
O büyülü sahilde sere serpe uzanan eski kentin
Kumsallarını adımladığın meşum gecelerde
Eserdin aklıma, aniden uyanırdım
Terlemiş gecelerin çizgilerini alnımda biriktirirdim
Kalem olurdum, sana daha derin sarılmak için
Kaçar saklanırdın hüzünlü bir mısraya
Seni, tutamazdı ellerim
Ne kadar vazgeçtim desem de;
Kalbimin duvarlarında yankılanıyordu ismin
Çarpa çarpa yüzüme düşerken harflerinin acısı
Kaçamıyorum işte, kaçamıyorum hayallerinden
Bir sağanak gibi boşalıyorsun yine üzerimden
Hâlâ tenimden kayıp düşüyor özlediğim ellerin
Asumana çizdiğim resminde bir tütün rengi gözlerin
Düş/tün
Düştün hüzünlerimden
Damlalar gibi süzülerek
Şimdi gece ağlamaklı bir mısra
Birazdan, birazdan sevdiğim
Sessizliğimi kurban edeceğim
Deli rüzgâra...
Sözsüzdür Aşk
Sözsüzdür yaşanan en güzel aşk derdik
Susardık uzun uzun
Gözlerinde kehribar sarısı bir mevsim getirirdin gelirken
bana
Eylülüm derdin, mevsimsiz baharım
Vakitsiz hazanım
Son kuşların havalandığı yerdeki tarihsiz sevdam
Portakal çiçeği kokardı gökyüzü
Seninle her buluştuğumuz parkta
Çocuklaşırdık bazen
Bazen yaşlanırdık omuz omuza
Deniz kokusu karışırdı kırçıl saçlarına
Bir deli Akdeniz olarak dolardın kollarıma
Yakamozlar çizerdik tuvalimize
İçimiz kan ağlayarak ayrılırdık sonra
Akşamın kızılı düşünce yürek yaralarımıza
Evlerimiz ayrı şehirlerdeydi
Kalplerimiz birlikte atmayı öğreneli
Ve, gözlerimizi kapatınca sarılmayı birbirimize
Artık ayrılık anlamını yitireli çok olmuştu gönüllerimizde
Ellerimiz uzakta hiç mutlu olmazdı birbirinden
Sıcak bir ağustos kalırdı geriye birlikteliklerinden
Bilirdik
Susardık
Sadece severdik sorgusuzca
Ve uzun uzun
Gözlerimize bakardık
Kâh güneşi yakalardık sarı saçlarından
Kâh papatya toplardın gece rengi saçlarımdan
Ama sessizce severdik
Sözsüzdü yaşanan en güzel aşk
Koklardın beni hasretle
Bebek kokulum, hasretim derdin
Çünkü biz yanyana bile
Hep hasrettik gözlerimize
Öyle bir iç çekişti ki bu koklamalar
Annemi anımsatırdın
Sedef ışıltısıyla gül kokulu annemi
Bir tek o sarılırdı öylesi bana
Rüya gibiydik
Masal gibi
Tertemiz bir efsanenin
El değmemiş sevdalı çocuklarıydık
Akasya beyazındım bazen ben
Bazen gece ayazımdın sen
Sarıp sarmalardın kilometrelerce öteden
Üşürken yaşadığını anlayacaksın demiştim ya hani sana
Yaşadığımı anlamam için miydi beni bu üşütmelerin
Şimdi yeniden üşümem için
Geri dön gittiğin yerden
Akasyalar hala beyaz açmakta
Ben seni sözsüz sevmekteyim
Bir Peri Masalı
Ay ışığı dökülürken kirpiklerinin kuytularına
Usulca kulaklarına bir peri masalı bıraktım
Ve uzaklardan billur şafaklar saldım ufuklarına
Sen; mavi dudaklarını nefesim yaptığım adam
Kehribar gözlerinde sevdalar beslediğin gecelerde
Volkanik aşkının magmasında çoğalır depremlerim
Kalbimde bir kılıç iziyle uyanırım sabaha
Öyle çok eşkiya basar ki geceleri köyümü
Öyle çok titrer ki gözlerimde hayalin
Bir kandil yanar yüreğimin karanlık odalarında
Kanımın isyanını duyar yıldızlar damarlarımda
Bir örümcek ibrişimi kadar incedir boynum emrine
Korkularımı al sakla ışıksız hücrelerinde
Hapset beni bir değil, bin ömür boyu
Güneşe kafa tut haydi gitmesin, gelmesin gece
Böyle boş bakarak ürkütme yaralı sevdamı
Biliyorum sen de seviyorsun kendince
Özgür değiliz ikimizde ki, biliyorsun
Bir alyans boyu dikenli tellerde kanıyoruz
Hasret tufanında yanıyor günahlarıyla
Bir kaç anlık birbirine değen ellerimiz
Ve mayınlarda dağılıyor tenimiz
Oysa ''gel''desen hatta ''öl''desen
Hazırdım mutluluğa bile hazır olmadığım kadar
Yazık...
Sen miydin söyle o ''aşkım''dediğim, cesaretsiz
Şimdi sal sokaklara çığlıklarını
Bir daha beni göremeyeceğini bil
Sen de bir nebze böl uykularını
Bir ölüm orucunda
Gri bir kurşuna sorarken hesabımı
Paslanmış yüreğinden sökerken beni
Söyle hangi kılıç kınında ağlar
Hangi hançer bu sevdayı böler tam ortasından
Yarısı sen olan, yarısı bende kalan
Kaç hayatımız olacak daha
Düş/ün bir kez daha
Aşk çiçeği açmayacak dikenlerimizde
Serçeler ağlamayacak asla
Tenekelere ektiğin fesleğenlerimizde
Sen; yüreğime gömdüğüm adam
Bak ve gör, retinalarımdasın hala
Kurşuni yalnızlığımın tam ortasında
Eylül akşamlarından birinde
Sonbaharı sallıyorum saçlarımda
Şimdi huzurla uyu sevdiğim, al şafakları koynuna
Bahar gelsin suskun, mavi dudaklarına
Ben, bir peri masalı bıraktım ardımda sana
Bir peri masalı
Hayatımın Şiiri
Ne zaman hayata dair güzel bir şey düşünmek istesem
ve gözlerim dalsa uzaklara
aklıma bir tek sen gelirsin
Ellerim sığınır kordan avuçlarına
Akşamsefaları geceye kollarını açar sonra
Anlatıyorum şimdi ölümün kucağından kaçan
Mişli geçmiş ömrümün hikâyesini
İlk defa bu şiir bir tek benim için sevgilim
Yüreğim ise sadece senin
İlk defa ara verdim tüm düşlerime
İlk defa bu kadar yaşamaya mecburdum
Verdiğim sözü tutmak kadar sarıldım hayata
Sevenlerime, kızıma ve sana tutundum
Sen bunu hiç bilmesen de
ilk defa bir şiir yazdım kendime
Adını hayatımın şiiri koydum
____________________________
Sabah olmakta artık acılarımda şeb-i yelda üstüne
Varsın mahmur ayazların gözlerine sürmelenip
titreşsin şebnemlerin öpüşünden kopan feryatlar
Bu keskin bakışlarıma mıhlanan hüzünlü bekleyiş
Bu fay hattı gibi son kırılmaları ömrümün
Dualarınıza alın beni ve ellerimi tutun dostlar
Uzun suskularımın ilk hecesindeyim şimdi
Masallarım çoktan tükenmiş ütopyalarımda
Nasıl sancılardan kopardım ruh çiçeğimi bilseniz
Kimse dolaşmadı yalnızlığım kadar asla
üşümüş bedenimin sokak aralarında
Soğuk ve karanlık koridorlarda çaresiz
Gece çığlıkları gibi yankılanan ayak seslerimi
Ve korkulara sinmiş fırtına öncesi sessizliğimi
Söyleyemedim hiç kimselere
Ne olur sen de üzme kendini
Varla yok arası keskin bir kılıçtı hayat çizgisi
Arada seni düşünmek için derin nefesler aldığım
Bu şehirde yapayalnız dolanırken ayaklarım yasa
Gülümserdi yalancı yüzüm sevenlerime
Bilseniz ki;
Gizli gözyaşlarım kadar cesurdum oysa
Geceleri uykumu bölerdi sessiz bir fısıltı
Ölüm gelir bana hâkim olurdu, ürperirdi yüreğim
En çok İstanbul'u özlerdim seni ve kızımı
Mavi bir acı otururdu gözbebeklerimin
hasret rengi uzak limanlarına
Sen uykularında düşlerini şafaklara bölerken
Sığınırdım mavimsi dudaklarının kuytularına
Yine de bilmelisin;
Bir nebze teneffüs ziliydi tebessümüne özlemim
Acımadan alıp gittiğin ellerine
bu kadar uzaktayken ellerim
Doktorun dediği ile değildi ölmek bil
hasretindi sevgilim
Hasretindi...
Yakut Kırmızı
Yine yalnızım, kötürüm sessizliğin
Küf kokan duvarlarında
Başımı alıp gitmelerim avare
Avare bir yakut kırmızısında
Kangren gidişlerinin içimi saran
Yıllardır sana hiç anlatamadığım yası
Hoyrat harflerin çarpık alfabesiyle
Adını yazıyorum deli bir gece yarısı
Göğsüne gömüyorum şafaklarını şehrin
Umut umut bakıyor yıldızlarımdan
Hasretime yapışan o füsuni gözlerin
Kim bilir kaç heceydi
Ayrılırken ettiğin veda sözlerin
Issız karanlıklara sürmeler çekip
Gelip gözbebeklerime oturuyorsun
Görüş günü olmayan tecridimde, bana
Kelebeklerin dansını özletiyorsun
Daralıyor nefesim
Odamda dört dönüyorum
Saatleri iple çekiyorum ki
Saatler beni ipe çekiyor
Duvar dibinde bir papatya direnişte
Yaşama tutunuyor alelacele
O da, güneşe hasret büyüyor hapishanemde
Sigaradan vazgeçtim sevgilim
Gülümsemeni getir bu gelişinde
Yağmala beni, yok et sevda
Yakut kırmızısı ağıtların düğününde
Bitmeli bu hüzünlü bekleyişin
Alnıma öperek bıraktığı veda
Bu Şehirde Sabah Olur
Sığınır sessizliğine gözbebeklerim
Ufuk çizgimde mor bir akşam
Saçlarıma düşerken eylül yalnızlığı
Sarhoş naraları şenliktir sokakta
Cılız bir çocuk sesi tınısında dururken zaman
Şehrin en fahişe saatlerinden soyunurum
Zehrini salar cinnet karanlıklar
Kol gezen kötülük kurbanlar seçer
Bu keşmekeşte içimde isyanlar susmaz
Dudaklarımdan ahlar dökülür kanar binlerce avaz
O saatlerde dışarıda bir sokak kedisi ölür
Kimsenin umurunda olmaz
Utanırım insanlığımdan her an biraz daha
Geceden güne uzanırken dikenli saatler
İlk şafak ışımasında vurulur kalırım
Düşerim isimsiz nefer gibi bir kuytuda
Düşünürüm, üşür dimağım
Masumiyetlerin şakağına
Ne kurşunlar sıkılmıştır kör gecelerde
Ne cinayetlerin adı töre olmuştur cehaletlerde
Bir kadın bir erkeği kimbilir nasıl sevmiştir
Korkarak kenarda köşede
Sen bildiğin gibi sun kendini aldırma
Düşlediklerini, umutlarını kur ard arda
Mavi, yeşil, sarı, pembe
Durma, acizlerin gözünü boya
Gecenin bahtı kara nasılsa
Ne yazık ki;
Ne kadar ağlasak da
Her acı;
sonrasında unutulacak
Bir şey olmamışçasına
Yine bu şehirde
Sabah olacak
Ve kimse bilmeyecek bir âşık nasıl öldü
İnsanlar nasıl sömürüldü
Bir bebek anne memesinde
Süte karışan kanla
Nefretin adında büyüdü
Ekledim
Bütün cümlelerimi süzdüm zamanın imbiğinden
Geriye sana biriktirdiğim sözlerim kaldı
Hayatımda eğreti duran sevdanın son harfiydin
Onları da dudağımın kenarına, öpüşün gibi ekledim
Yaşadığım tüm anılardan sıyırdım aklımın divanesini
Küskün şimdi, kara kundağa belediğin aşk bebeğim
Adını koyamadığım yürek sızılarıma
Gözlerinin son bakışını da ekledim
Canın yanmasın diye sakladım senden
Bilmediğin o sessiz, hazin, gölgeli yanımı
Güneşi sadece tebessümlerinde sevdim
Aklına her gelişimde, gecelerine yıldızlarımı ekledim
Mezopotamya'ya döküldüm uykulu akşamlarda
Saçların nefesime değerken düş sokaklarında
Bir köşe başında dizlerimi büküp, ölürcesine ağladım
Kara bahtıma gidişinden doğan, hasretini ekledim
Sen şafak vaktiyken ben ufkunda batan bir güneştim
''Su gibi sesin'' derdin ya şimdi kurak mevsimdeyim
Kırgın değilim asla, bilakis aşkı tanıdığım, seni sevdiğim
Bana yaşattığın dört mevsim için sana teşekkür ederim
Bitti deyip giderken ben, sensizlik kalbimde hançer-i keder
Kelepçesiz tutsaklıkta vurulmuştum sana kurşun gibi
Bu muydu alnımıza yazılan aşk kokulu kader
Ellerini al, dudaklarını, gülüşünü ve acımasız sevdanı da
Sadece gözlerini bırak giderken, o bana bir ömür yeter