Kime sorduysa'''' sen küçüksün'''' diyor başka bir şey söylemiyordu. Öğrenecekti Kürşat, orada bu kadınların ne yaptığını.Gizlice perdenin bir kenarını açıp baktığında şaşırmıştı...Herkesin aradığı kadın babaannesi bu kadınlar tarafından çırılçıplak yapılmış yıkanıyordu. Oysa biliyordu ki annesi yıkardı babaannesini. Sessizce kimseye görünmeden olduğu yerden çıktı, koşarak babasının yanına vardı.Babasını ilk kez bu kadar üzgün görüyordu. Gözünü o perdeli yere dikmiş dokunsak ağalayacak gibiydi...Babasının kulağına eğilerek,
-Babacığım,babacığım biliyor musun,ben ninemi buldum.
Babası hiç tepki vermemişti,oysa sevinmeli mutlu olmalıydı.Tekrar etti,
-Babacığım ninemi kaybetmiştik ya,ben onu buldum.Bak,aha şu perdenin ardında...kadınlar onu soymuş,çırılçıplak yatırmış yıkıyorlar.Koş yetiş kurtar onu...Babası gözlerini diktiği perdeden gözlerini yavaş yavaş indirmiş,oğluna acı acı bakmıştı.Sanki annesinin orda o kadınlar tarafından yıkandığını biliyormuş gibi...Ama niye onların elinden annesini alıp kurtarmıyordu ki...Kızdı öfkelendi kürşat şimdi babası gibi dokunsalar ağlayacaktı...Babasının çaresizliğine...İşte o an babasına kızgınlığı bir kat daha artmıştı...Babası saçlarını okşamış öpmüştü de,
-Biliyorum oğlum biliyorum...diyebilmişti.

Sonra kadınlar çıkmış köyün erkekleri girmişti o perdeli yere ...sırtlarına aldıkları bir merdivene benzer kapalı sandığı çıkarmışlardı anlamadığı sesler eşliğinde...Anlayabildiği sadece ''Allahuekber''''sesleriydi.Erkeklerin peşinden köyün tüm insanları yürüdü camiye kadar...O omuzlardaki tahtayı caminin avlusundaki taştan duvar üzerine koydular sonra erkekler ayakta namaz kıldı...Sonra o tahta kutu yine omuzlara alınmış ,yine o sesler nidalarla yola çıkılmıştı.İşte o zaman ağlamalar birbirine karışmıştı...Annesi ,yengesi ablaları ve halaları birçok komşu kadın hüngür hüngür ağlıyordu...

İşte o zaman kötü bir şey olduğuna inanmaya başlamıştı kürşat...Ne annesini ne babasının hiçbir şey için ağladığını görmemişti de bugün çok kötü birşey olmuş gibi annesi sesli babası sessiz ağlıyordu...Yol boyunca dualar eşliğinde götürüldü o tahta kutu hem de keşik yapılarak erkekler tarafından mezarlığa kadar...

Mezarlıkta bir yandan o tahta kutunun içinden beze sarılmış birşeyi toprağa koymuşlar bir yandan da hocalar dua okuyordu...Dualar okunurken hocaların şu son sözü !!Bu haneden öbür dünyaya göç eyleyen Bekir annesi Fatmalı'ya şefahat ''ninesinin öldüğüne delildi.Öyleyse babası neden yalan söylemişti ...Neden kaybettik demişti de Kürşatı kandırmıştı...Kürşat Mezarlıktan dönerken artık ölümün ne demek olduğunu anlayabiliyordu...Demek ölüm böyle birşeymiş dedi eve girerken.
( Üçüncü Boyut /2 başlıklı yazı Lütuf VELİ tarafından 3.06.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu