Ey Can, yazı başlığını seçerken, açıklamaya bile gerek duyulmayan bir başlık diye düşündüm. Yine de kendimce buna izahat getirmek istedim. Bilmem, iyi yapmış mıyım?

Ey Can, devranda olana ve bitene bakış açımız zaten ortada. Doğrulardan yana olmak mı yanlışlarda bulunmaya devam mı?

Bu bizim hikâyemizdir, dinlenilmesi lazım. Bilmem, dile getirebiliyor muyum, duygularımı ve düşüncelerimi?

Arada bir durup hayıflanırdım,”Düşündüklerimi niçin yazıya geçirip herkesle paylaşamadım?” diye. Ben, oldukça kitap yazacak, yazdıklarımla etrafımda bir halka oluşturacak, zaman içinde mektep vazifesi ifa edecek bir hareket oluşturup, topluma yön verme niyetindeydim.

Zaman içinde okuduğum çalışmaların, karşılaştığım durumların, yaşadığım olayların, meydana gelene tanıklığım ve olanın bitenin sebepleriyle sonuçlarını irdelemiş olmam, kurduğum hayal dünyamda düşündüklerimin oldukça afakî olduğuna kanaat getirdim.

Gittiğim kitapevinde mevcut kitaplara baktığım zaman, bunca kitabın toplumu niçin değiştirmediğini sorguladım.

Evde kitapçılardan aldığım kitaplar, neden yazılmıştı? Yazdıklarım, mevcut kitapların dışında bir yenilik oluşturacak mıydı? Yazdıklarımın bu güne dek, oluşturduğu etkinin boyutu ne denliydi?

Daha doğrusu yazı öncesi düşündüğüm başlığa sözü getirmek istemekteyim, uzun girizgah yapmadan: Fikrin kiracısı olmak!…

“Fikir sahibi” olmakla “fikrin kiracısı” olmak arasında gidip geldim. Bizim yazdıklarımızda iki-üç sayfaya onlarca maddelik dipnot düşürme ve bu yolla akademik unvana gidiş yolunda bir saplantımız olmadığı için, sadelik söz konusudur.

Nihayetinde taşradan yazan biri olarak entellektüelliğin zirvesinde değiliz, olmadık, olmaya niyetimiz yok. Bizim sadece içimizden geçeni ifade etme yolunda sadelikten yana tavrımız belli.

Siz, kiralık bir evde oturmakta mı rahatı bulursunuz yoksa sahibi olduğunuz evde mi rahatı bulmaktasınız? İsterseniz, yazı başlığını bu biçimde değiştirelim…

Arada bir eş-dost şehir dışına davetlerde, bizi otellerde ağırlar. Gündüz davetin gerekliliğini yerine getirirken, akşam sonrası yorgunluğu üzerimizden atmak için kendimizi otelde buluruz.

“Otelin yıldızları ne denli artarsa rahatlık o kadar artar, memnuniyet fazlalaşır” düşüncesi ağır bastığı için, harcamaların önü kesilmez. Bu güne kadar kaldığım hiçbir otelde de rahat yüzü görmüş biri değilim. Otelde bir küçük oda ile çevrelenmiş insan hürriyetinin evsafı ne kadar olur? Otel odalarını konu alan birçok şair vardır ki otellerden memnun kalanına şehadetimiz, elliye yaklaşan ömrümüzde söz konusu değildir.

Otelde geçirilen yorgunluk, insanın üzerinden kolaylıkla atılmaz. Özellikle buzdolabından banyoya, lavaboya uzanan çizgide her şeyin düşünüldüğü, çarşafların temiz, yatakların yumuşak olduğu, tabloların dört duvarı süslediği, her yerin halı döşendiği küçük mekânda insan, kendisini altın kafese hapsedilmiş bülbüle benzetmeden edemez.

Bir şişe suyun, çalışan bir emekçinin iki saatlik-üç saatlik emeğinin karşılığına dönüştürüldüğü, bir fincan kahvenin günlük asgarî ücretin en az dörtte birine tekabül ettiği otel odalarında geçen hayata bakıldığında sabah kahvaltılarına da alışmamışlık, ortaya çıkar.

İnsanı otel odasına hapseden zorunluluklar, uzak yoldan gelen misafirin rahat etmesi için düşünülecekse bile, onu ev ortamından kopartmakla en büyük hata işlenmiştir.

Kendi evinde misafir etme geleneğinden oldukça uzak düşen şehirleşme anlayışı, paraya hükmederek, var oluşunun işareti, remzi olarak mı değer verdiği insanı, yalnız başına otel odasına hapsetmektedir.

Belki şehir hayatında misafirin rahat edeceği tek yer otel odasıdır.

Bizi eleştiren ortaya muhakkak çıkacaktır. Ben, onları da gayet doğal karşılarım. Sormak istediğim ve cevabını okurun vermesini istediğim soru şu: Otel odasında insanın evi oranında rahat etmesi söz konusu mudur?

Ben de arada bir davet edilen misafirlerimizin rahat etmesi için otellerin kapısını aşındırmış birisiyim. Bu sebeple ideal olanın misafirin rahat olması için otel odasının misafirlik süresince karşılanması ve hiçbir eksikliğin ortaya çıkmamasıdır.

Şimdi de insanın otel odası yerine kendi evindeki yaşamını düşünün. Geçici, her türlü konfora sahip olsa bile otel odalarındaki yaşamla kişinin sahibi olduğu evdeki rahatlığı düşünün. her şeyin paraya endeksli olduğu ve öyle olması gerektiği otellerde çalışanların ilgisinin bir mecburiyet olduğunu düşünün… İstediğiniz yemeği yemekten uzaksınız. Mevcut olanla yetinmelisiniz.

Belki ömrünüzde tatmadığınız yemekleri, meyveleri, sebzeleri orada görmüşsünüz, her şey elinizin altındadır. Önünüzde onlarca seçenek vardır, sınırsız bir seçme özgürlüğüne sahipsiniz. Üç kişinin yemeğini önünüze bırakıp yiyebilirsiniz, üç kişinin içeceğini içebilirisiniz.

Size hizmet etmekle mükellef insana, her seferinde emredebilir, bir defasında bardak yıkattırabilir, ikincisinde meyve suyu istetebilir, üçüncüsünde masadaki kâğıt mendilin desenli oluşundan duyduğunuz rahatsızlığı dile getirebilir, sade, kanada kavağından yapılmış beyaz peçeteyi arzunuz olarak dile getirebilirsiniz…

Hatta ayakkabınızın tozunu alan makinenin niçin fazla ses çıkarttığını sorgulayabilirisiniz.

Yaşadığınız, mülkiyeti size ait olan evde kimseye emr-i vakî yapmadan, musluktan akan suya bardağınızı tutar, yıkatabilir, doldurup içebilirisiniz. Bir tarafta yemek yerken boşalan su bardağını dolduran bir görevli öbür tarafta sehpada zeytin, peynir ve ekmekle tamamlanan bir kahvaltı.

Su, şişeden değil, çeşmeden doldurulmaktadır. Evinizde hiç yiyecek bir şey olmasa bile ekmek ve su, yanında bir baş soğanla padişah yemeğinin tadını aratmaz.

Otellerde yaşananın geçici olduğu bilerek, insanın rahatsızlığı söz konusudur. Açılan telefonlarda, ayrılan mekâna hasret ağır basar. Bir an önce işlerin ya da görevin tamamlanmasını bekler, evinize dönmeyi istersiniz.

Bir sendikanın il temsilcisi, seçkin bir yazar birliğinin üyesi, yaşadığı şehirde bir yazar birliğinin kurucusu sıfatıyla yazdıklarımızın bu bölümüne kadar belirttiklerimize itiraz eden olmamalıdır, konun açılımını yapmamızdaki amacı anlayanlar açısından.

Kiralık fikirlerle yaşayanlar ve bu fikrin sahibi değil kiracısı olarak, bir başkasına ait fikri ödünç alıp, kendi hayatına yön vermek isteyenlerin içine düştüğü durumu, artık ifade etmeye gerek var mı?

Kim ki fikrin kiracısı ise kılavuzu karga olmakla eş konumdadır.

Kalıcı, kendisine has, özünün gerektiği, kültürünün, toprağının, tarihinin ve inancının doğrultusunda fikirlerin sahibi olması gerekenlerin, kiralık fikirlerle dünya kurmak istemesi, ne anlam taşımaktadır.

Kiralık otel odalarında kalmak ve kiralık düşünce peşinde koşmak…

Kendine ait evde hür yaşamak ve kendi düşüncelerinin doğrultusunda bir hayat; saf, sade, yabancılığa karşı duran bir anlayış…

Bundan sonrasını yazmaya gerek var mı?

Otel odaları mı rahat insanın kendi evi mi?

İthal fikirlere kiracı olmak mı yoksa hür, bağımsız biçimde fikir sahibi olmak mı?

Bazen alıp başımı gitmek istemekteyim, uzaklara ve kiralık her şeye karşı bir tepkim artmaktadır.

Yaşadığı yeri terk etmeyi “kaçış” diye yorumlamaktayım.

Gecenin uykuya yenik düşen gözüm, üzerindeki hakimiyetine esir düşen bedenimin sadeliği ve ruhum!…

Ben kiralık otel odaları yerine evde kalmayı tercih ederim. Fikrin kiracısı olma yerine, bir başkasına tavsiyemiz, herkesin kendi düşüncesini sahiplenmesidir. Çünkü fikrin kiracısı olan, fikrin ödemesini zamanında yapmadığı zaman en ucuz fikirlere yönelir.

Ey Can, seninle hasbihalimiz devam edecek… Belki buna bile tahammül edemeyecek, bizim abesle iştigal ettiğimizi söyleyenler çıkacak… Ben, bundan eminim. Biz, bu yoldan ve düşüncemizden dönmeyeceğiz. Çünkü onlar, bizim var oluş gayemiz.

Muhabbeti ayağa düşürenler utansın!…

( Ey Can -3 Fikrin Kiracısı Olmak başlıklı yazı MehmetALİ tarafından 21.06.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu