Bu proje nedir? Bu proje nasıl uygulanır? Projenin uygulanabilirliği nasıldır? Projenin gerçekleşmesinde mekân-yer önemli midir?
Bu ve buna benzer soruların cevaplandırılması ve diğer konularda geliştirdiğimiz alt başlıklar, başka bir yazının konusu olduğu için ele alınmamıştır. Projenin bir şehirde uygulanabilirliği gündeme geldiği zaman, bu çalışmamız proje sorumluları ile paylaşılacaktır.
Bu Projenin Her Şehre Göre Açılımı
Her şehre dair yazılmış kimi kitaplar vardır. Bazen bu kitap sayısı onu geçmez bazen de yüzlerle ifade edilebilir. Yeni il statüsüne kavuşmuş ilçeler düşünün. Bu ilçelerin il olduktan sonra yayınlanan kimi tanıtım kitapları…
İstanbul, Diyarbakır, İzmir, Ankara, Bursa, Erzurum gibi şehirler hakkında yazılan kitaplar, yapılan araştırmalar, seyahatnameler oldukça fazladır. Özellikle yerel manada birçok yazar, şehrine dair birçok eser kaleme almıştır. Şair, şiirinde şehrini dile getirmiştir. Tarihî eserler, arkeolojik yayınlar, mimarî çalışmalar olmak üzere gerek kitap gerek dergi gerekse kimi gazetelerde yer alan makaleler bile oldukça önemlidir.
Biz, her şehre dair kaleme alınan eserlerden bir kütüphanenin vücuda getirileceğini söyleyemeyiz. Fakat, o şehre dair basılı, yazılı, görsel ne kadar malzeme varsa, bu malzemenin bir araya getirilmesinin artık zorunlu bir durum aldığını ısrarla belirtiyoruz.
Her şehrin bir şehir kütüphanesinin oluşması, bilgi bankasının meydana getirilmesi, ansiklopedisinin madde madde hazırlanması, tarih şuurunun, inanç profilinin, ticaret yönünün, ekonomik farklılığının, coğrafik özelliğinin, eğitim yönünün, kültürel yapısının, mimarî kimliğinin, mutfak zenginliğinin, folklorik gelişiminin, yetiştirdiği fikir, sanat ve diğer alanlardaki sembol şahsiyetlerinin tanıtımının yapılması olmak üzere hemen hemen her alanda bilinmesi ve tanınması için her şehre hizmet sunacak oluşumu, makalelerimizle yurt sathında oluşması için Yüzyılın Şehir Tanıtım Projesi’ni ısrarla savunuyoruz.
Çılgın projelerin açıklandığı dönemde, bizim projemiz, akademisyenlerin desteği konuya vakıf gazetecilerin ısrarlı yayınları ile, hayal dünyamızda onlarca sene yaşatmaya çalıştıklarımızın düş olmaktan çıkıp hakikate dönüşmesi mümkündür.
Şehre dair bugüne değin bir araya getirilmiş eserler, şehir merkezinde sergileniyor mu? Cevabımız “Yok” kısacası… Bu güne kadar böyle bir girişim olmadı ve biz kısacası duymadık… Olsaydı, ben haberdar olurdum, söz eden olurdu, şehirle ilgilenenlerden duyardık, en azından..
Bu dergi, kitap, dokuman kabilinden malzeme, özel şahıslara ait birkaç kitaplıktan alınarak bir araya getirilmiş mi?
Cevabımız, bir öncekini aratmıyor: “Yok!..”
Şehirle ilgilenen isimler sıralansa en azından on kişi bir araya gelir ki bu azımsanacak bir yekûn değildir. Lakin, bir servet değerinde olan bu dokuman için maddî desteğe, bir bütçeye dair söz söylendi mi yelkenler indiriliyor. Festivallere, şenliklere, etkisi hissedilmeyen sempozyumlara harcanan meblağ, yapılması gerekenin yüzlerce kat üstünde seyrederken, bunun çok altında bir destekle hayat bulacak Yüzyılın Şehir Tanıtım Projesi ilgi bekliyor.
Bu şehirde bir üniversite yok mu?
Bu soruya cevabımız” var” olmasına rağmen konu hakkında bilgi sahibi değiliz. Belki de akademik çalışmaların yoğunluğundan olsa gerek, bu tarz işler hep başka bir bahara bırakılmaktadır. Ben, bu şehrin üniversitesi kütüphanesinde haftalarca bulunan biri olarak, bağışta bulunanların şehirle ilgili eserlerinin, kitaplarının bir bölümde bir araya getirildiğini, bunun fazla bir toplama ulaşmadığını bilmekteyim. Elbette bu git-gellerin, med-cezirlerin birkaç sene öncesine ait olduğunu belirteyim.
Bu şehrin kültürle turizmle haşır-neşir olan resmî kurumu var mıdır?
Bu sorunun cevabı da “Hayır!..” olamaz, bir miktar kitabın mevcudiyeti bilinmektedir. Bu kurumun arada bir çıkan el tanıtım kitaplarında metinler aynı sadece fotoğrafları değişmektedir ki sunulan bilgilerde de oldukça yanlış bulunmaktadır.
Peki, bu şehrin özel müteşebbislerinin şehre dair çalışmaları bir araya getirmeleri söz konusu mu?
Özel bir toplantıda konu ele alınır ve resmî yetkililer olursa, milletvekilleriyle bakanlar o esnada toplantıda bulunursa belki söz veren olabilir…
Bu şehrin eski ve yeni fotoğrafları hakkında bir araştırma yapılmış ve oldukça önemli olan bu husus tartışılmış mıdır? Birkaç kez şehre ve ilçelerle köylerde fotoğraf çekme çalışmalarını yürütürken, sınırlı sayıda herkeste bulunabilen fotoğraflardan müteşekkil bir arşiv elime ulaştıysa da kayda değer değildi.
Bu şehrin gazetelerine kolaylıkla şehir merkezinde ulaşabilir miyiz?
Aslında cevabı “Hayır” olan soruları, adeta birilerini suçlarcasına sıraladığımız zannedilmesin. Maalesef, şehirde gazete çıkaranların özel arşivlerine ancak, gazete sahipleri rıza gösterirse ulaşılabilir. Günlük yayınlanan gazetelere ulaşılabilse bile daha önce yayınlanan gazetelerin sahiplerinin çoğu ya dünya değiştirdiği için ya da şehri terk ettikleri söz konusu olduğu için Millî Kütüphane’de koleksiyonu varsa bu gazetelere ulaşılabilir.
Haydi, bu işin muzırlığına soyunduk diyelim. Neden cevaplar, yoklarla hayırlarla sınırlıdır? Bu şehirde yayınlanan dergilere de ulaşılamaz mı? Eminim, bu satırların yazarı, sizi sınamak için bunca zahmete katlanmamaktadır. Maalesef, bu şehirde yayınlanan dergilerin çoğunluğuna değil, dörtte birine dahi ulaşmak, araştırmacı için eziyettir.
Bunların tümünü geçelim de bu şehrin tarihî yapıları, neden oldukça bakımsız?
Buna da cevabı veren biz olmayalım…
Bu şehrin turizme dayalı geliri ne kadardır?
Bu şehrin tarihî ve kültürel değerleri neden turizme açılmıyor?
Bu şehrin kalkınmasında turizm neden etken değildir?
Bu şehrin turizme açılması ve halkın çalışacak kesimine istihdam oluşturulması her şehirde olduğu gibi neden yapılmamaktadır?
Bu sorunun cevabı da alt yapıya, vatandaşın eğitimsizliğine sakın bağlanmasın, göçlerle gelen zorunlu olumsuzluklar ileri sürülmesin.
Haydi, tüm bunları elimizin tersiyle ittik, her şeyi kabul ettik. Bu şehrin kalesi kaç elli yıl sonra istenilen biçimde harabeye dönüşür ve Diyarbakır Kalesi’ni çocuklarımızın torunlarının torunları, dedelerinin anlatımından yola çıkarak varsayımlarda bulunacaktır?
Bakın bu sorunun cevabını kolaylıkla verebiliriz. Yaklaşık yirmi sene içinde bu surların direnen ve yıkılmaya mahkûm bölümlerini onarmaya gerek yok. Yanlış onarımlar, gereken önemin verilmeyişi, ihalelerin bilinen sonucu sebebiyle bilemediniz otuz-kırk senede size ömür.
Belki benim daha başka sorular soracağım sanılabilir. Ben soru sormaktan, siz de okumaktan usandıysanız, şehri sevdiğini söyleyenlere bu soruları sorun ve cevaplarını isteyin. Eminim ki size bakarlar ve plânlamanın yapıldığını, pek yakında çalışmalara başlanıldığını, kabul edilmesi muhtemel bütçenin pek yakında imzalardan çıkacağını söyler, yaptıklarının yapacaklarının teminatı olarak görülmesini belirtirler.
Bu anlattıklarımız, her şehrin kangrenleşmiş hastalığıdır. Menfaat beklenmeyen, taraf tutmayan, doğrudan, bilimsellikten yana olan bu tarz çalışmalara neden yardım edilsin?…
Projeye Somut Yaklaşım
Şimdi de bir şehri ele alarak, ülke sathında düşündüğümüz bu projenin hayat bulması için somut kimi bilgileri, şehir üzerinde vermek istiyoruz. Diyarbakır’da doğduğumuz, bu şehri diğer şehirlere göre çok iyi bildiğimiz için sembolik biçimde tanıtımına, bilinmesine, anlaşılmasına yönelik düşüncelerimizi ifade ediyoruz.
Bu satırların yazarı, bir konuyu dile getirmişti, bundan yedi-sekiz sene önce: Dört Ayaklı Minare Yıkılmasın!...
Dört Ayaklı Minare, Diyarnbakır Balıkçılarbaşı Semti Postahanesi yanında bulunan Şeyh Mutahhar Cami, minaresidir. Bu minare, Akkoyunlu Hükümdarı Kasım Padişah tarafından 1500 yılında inşâ edilmiştir. Yapının camii bitişiğinde olmadığı tezinden yola çıkanlar, bunun bir kilise çan kulesi olduğunu da belirtir.
Minarenin ilginç konumu, dört taş sütun üzerine bina edilmesidir. Bir insan boyunu aşan sütunlar üstünde yükselen minare, son on senede yıkılmakla karşı karşıyadır.
Minarenin yanı başında bulunan demirciler çıkarılmasına rağmen, minarenin bulunduğu sokak, halen trafiğe açıktır. Minarenin on beş metre yakınında son dönemde bir inşaat yapılmıştır. Bu inşaatın temeli ile minare kasnağında (Sütunların üzerine gelen taşlar) yer yer çatlamalar oluşmuştur. Bu çatlamalar, sonrasında artmıştır.
Bunu belgelememize, birçok resmî kuruma iletmemize rağmen, gazetelerde ve dergilerde dile getirmemize rağmen, minarenin bulunduğu sokak, halen trafiğe açık…
Bu minarenin ilginç mimarîsi sebebiyle yitip gitmemesi için onarımının yapılması talebimiz vardı. Yol ortasından alınıp, eski şekliyle camii avlusuna taşınması teklifimiz vardı. 1959’da yıktırılan Nebî Camiî Minaresi, numaralandırılan taşları ile camiî bitişiğine yeniden inşâ edilmişti. Bu yapının ileride yıkılması, hayatla iç içe olan sokakta hem can kaybına hem de eşsiz yapının malzemesinin kullanılamayacak hale gelmesine sebep olur.Tavsiyemiz, söylemimiz yankı bulmadı, ses getirmedi. Yerel-bölge gazeteleri, sanal ortamda şehre dair yayında bulunan siteler, bizim çağrımıza cevapsız kalmadı.
Buna da cevap olarak, zevat ne der, bilemeyiz. Belki de bu satırlar, okunmaya değer bulunmaz. Tüm soruları cevaplamayın da bu minarenin bulunduğu sokağı, trafiğe, sadece trafiğe kapatmak zor mu?
Sakın bize itfaiye araçlarından bahsetmeyin, ambulanstan söz açmayın, Özellikle ticarî araçlardan ekmeğini çıkaran vatandaşımızdan da bahsetmeyin. Bu minareyi çalan birileri, kılıfına uydurtursa siz, dünyada kendi mimarisi içinde özgün olan bu tarihî yapıyı bir daha göremezsiniz?
İşte bu merkez, şehrin böylesi konularıyla da ilgilenir ve çözüm üretilinceye kadar da işin takipçisi olur.
Merkez kendi içinde onu aşkın komisyon kurar ve bu komisyonlar, serbest biçimde istedikleri konularda çalışmalar yapar, bunları belgelendirilir, dosyalaştırır. Şehir hakkında zamanı ve yeri geldiğinde yapılması gerekenleri belgelendirir, söylenmesi elzem olanı belirtir, kendi süreli yayınlarında kamuoyunu bilgilendirir, konunun önemine binaen gerektiği durumlarda o konu hakkında uzanmaların hazırladığı dosyaları, raporları yayınlar. .
Peki bu yazıyı nasıl tamamlamamız mümkündür?
Bu sorulara cevap verilmezse de soruları aklınızda tutmanızda yarar vardır.
Diyarbakır Yazarlar Birliği kuruldu, resmiyete kavuştu. Uzun bir zamandır yaptığımız çalışmalar sonrası bir araya getirmeye çalıştığımız dokuman, umarız ki şehrin sevdalısı, şehrine vefa gösterenleri destek sunarsa, temin edilecek bir mekânda umuma açık, araştırmacılara serbest şekilde, bu şehre layık tarzda hizmete sunulacaktır.
Diyarbakır Yazarlar Birliği’nin çalışmaları yeterli olacak mı?
Bu son soruya keşke “Evet!..” deseydik, “Yeterlidir” diyebilseydik…
Fakat, bir ilki başlatmak amacıyla Diyarbakır Yazarlar Birliği’nin Kütüphanesi, özel kütüphaneler içinde ilk üç sırada yer alacaktır. Resmî açıdan da elbette bu ilk sıranın çok çok önünde olmalıdır.
Diyarbakır Yazarlar Birliği’nin kitaba, yayına, dergiye, gazeteye, fotoğrafa, değişik envanter malzemesine, Belgesel CD’lere ihtiyacı şimdilik bulunmamaktadır. Çünkü bu merkezde hem gazete hem dergi arşivi hem de yeterince şehri tanıtacak yazılı-görsel malzeme bulunmaktadır. Bu merkez, gerekli donanımını kendisi yapmaya hazırdır. Yer kiliminden, heybeye, etamin üzerine işlenen nakıştan, altından yapılmış hızmaya, yüzlerce sene önce darphane olarak şehrimizde basılan paradan, bu şehri temsîlen milletvekili seçilen isimlere kadar, akla gelen ne varsa bir araya getirilmek isteniyor.
Bu çalışma yapılırken kimsenin bu çalışma üzerine gölgesinin düşülmesi istenmiyor. Gaye bu şehre hizmet, gaye bilginin merkezi olmak, görsel malzemenin teşhir vitrini bilinmek, önemli belgelerin, eserlerin zaman içinde yitip gitmemesini sağlama ve bu bilinci genç kuşaklara verme yolu ile Dokumantasyon Merkezini başlı başına bir akademi haline getirme. Bu imkânlara bağlı çalışma, bazı şehirlerde Şehir Kütüphanesi’ne dönüşür, bazılarında “Dokumantasyon Merkezi” olarak kalır, bazılarında “Bilgi Bankası” şeklinde bilinir. Bazı şehirlerde hem kütüphane hem müze hem bilgi bankası hem kültür merkezi olmak üzere çok amaçlı kullanıma açık, Bilgi Erişim Hizmetleri Merkezi’ne dönüşür.
İstenilen Diyarbakır Yazarlar Birliği’nin sabit bir mekânının, yerinin olmasıdır. Bu yeri sağlamak için eldeki malzemenin bir kısmı, satılabilir. Fakat biz, bunu istemiyoruz.
Misalen Gazi Köşkü’nün yayınlanmamış, Cumhuriyet Dönemi ilk onarım öncesi fotoğrafı, kaça satılabilir?
Gazi Köşkü, 15. YY Akkoyunlu Dönemi eseridir. Bu öşk, resmî kayıtlarda “Sem’an Köşkü” olarak geçer ve aynı isimli vakfın malıdır.
Bu fotoğrafı da bir kenara bırakalım. Amida’da yayınlanan kimi fotoğraf karelerinin aslına ne dersiniz?
Amida, 1910 senesinde Fransa’da yayınlanmış, şehir fotoğraflarının1907’de çekilip, diğer eserlerden yola çıkılarak, Avrupa’da şehirle ilgili yayınlanan, seyahatnameler dışında ilk bilimsel kitaptır.
Kantaraların kitaplarda yer almamış görüntüsü…
Kantaralar, Kanunî Sultan Süleyman’ın şehre içme suyu getirilmesi için halkın talebi doğrultusunda yapılan ve 1930’lu yıllarda yıktırılan kemerli mimarî dehanın konuşturulduğu yapıdır.
Diyarbakır’da sinema çekimlerine ait fotoğraf kareleri…
Şehrin değişik mekânlarında çekilen sinema filmlerinden kalan oyuncuların figüranlarla çektikleri fotoğraf kareleri.Bu karelerin arka plânında Diyarbakır Kalesi’nin ve şehrin genel görünümleri önemlidir.
Yıllarca önce, kırklarda yayınlanan yerel gazeteye ne dersiniz.? Gazete koleksiyonları, dergilerin bir araya getirilmiş ciltli halleri, bulunması mümkün olmayan siyah-beyaz özel aile albümlerinden derlenmiş fotoğraflar…
Diyarbakır’da düzenli olarak kimi resmî kurumların özel arşivi dışında gazete koleksiyonlarına ve dergi arşivlerine ulaşmak mümkün değildir.
Unutulan plâklar, her biri birbirinden değerli Osmanlı Dönem’inde yayınlanmış kitaplar, el yazmaları…
Bugüne kadar şehrin musikî alanında isim yapmış sanatkârlarına ait plâklar, bir araya getirilmemiş, mevcut olanlar da tespit edilmemiştir. Bu çalışmalar başlatılmadığında on yılda bu plâklara artık ulaşamayacağımızı belirtelim.
Diyarbakır’a dair yayınlanan salnamelerin tümü ve Cumhuriyetin Şehir Yıllıkları…
Şehir hakkında yayınlanan otuza yakın yıllık, özenle bir araya getirilmiş ve bu yıllıklardan yola çıkarak, şehir hakkında araştırma yapacak kişi ya da kurumlar istedikleri bilgiye, dokumana sahip olacaktır.
Şehre dair yazarların, şairlerin eserleri, yerli ve yabancı kalemlerden diğer alanlarda binlerce kültürel eser.
Şehrin etrafını bir gerdanlık gibi saran Kale’nin dünden bugüne gelişinin hikâyesi, başka bir yerde yayınlanmamış fotoğraflar, belgeler, bugüne kadar yapılan çalışmalar,...
Diyarbakır kalesi’nin günümüze kadar bir kitap çalışmasına konu edilmemişliği vardır. Kale hakkında konuşulanların kitap hacmine ulaştığını bilmekteyiz. Bu kale halen bir kitap biçiminde meraklısına ulaştırılmamıştır. Kale hakkında ilk kitap çalışmasını 2004 senesinde hazırlamamıza rağmen, bu merkez sebebiyle yayınlamadık.
Madem siyasetle haşır neşir bir toplum haline geldik. Konuyu makalemize canlılık vermek için açalım. Bu şehrin Osmanlıya kadar valiliğinde bulunmuş isimleri hakkında bilgilerle, Cumhuriyetten bugüne şehir valileri ile meclise milletvekili ve senatör olarak gönderilen isimler… Fotoğrafları ve hayat hikâyeleri, basına yansıyan açıklamaları, şehre yaptıkları hizmetler ve isimleri ile anılan çalışmaları… Bir arada bulunacak bu bilgiler, elbette zamanla bu isimlerin yakınları tarafından yapılacak bilgi aktarımları, fotoğraflarla, belgelerle zenginleşecektir. Belki merkezin siyasetle, siyasî kurumlarla ilgisi budur, bu da dokumanter olarak bir araya getirilmesi zorunludur.
Kendi imkânlarımızla oluşturduğumuz, yanımızda değeri ölçülmeyen bir hazine. Fakat, gelin görün ki sahip çıkanı olmamış bu nadide merkez, yer sıkıntısından bir türlü hizmete sunulamıyor.
Bunu gerçekleştirmek için ne yapılmalıdır?
Kimlere başvurulmalıdır?
En iyisi bu projenin bizde olan hakkını satılığa çıkartmak… Ya bunu adam gibi yapacağız ya da bu işi en iyisi biz yaparız diyenlerin marifetinin ne olduğunu beklemek….
Biz, aslında Sivil Toplum Kuruluşu- Örgütü olarak birkaç projeyi kanlandırıp canlandırarak gerek SODES’e gerek Avrupa Birliği’ne müracaat edebilirdik. SODES kapsamında bu projenin kabul görülebilirliliği olmasına rağmen SODES daha çok devle-millet kaynaşmasını devlet eliyle gerçekleştirmek amacındadır. Kimi projeleri gördüğümde ve duyduğumda insanı eğitmeyi esas alan ve bunu tavandan tabana yaymayı düşünen Halkevleri çalışmaları aklıma geliyor.
Çocukların dişlerini fırçalama alışkanlığı, sağlık için pedal çevir, uçurtma yarışmaları, kitap okuma ve özet sunma yarışmaları, ülkeyi keşfet, Çanakkale- İstanbul Gezileri, Yurt dışı Geziler, Dinlenme-Oyun Kampları,…
Belki bu projelerin kimisinin ismini yanlış yazmış olurum, özür dileriz bir yanlışlık olmuşsa… Bu SODES projelerinin halkla-devlet arasındaki yakınlaşmayı, birbirlerini tanıyıp anlamaları hedeflenmek isteniyor, sosyal riskler azaltılıyor ve elde edilecek başarı, verim de yıllara yayılıyor.
Gönül Köprüsü gibi çoğu devlet kuruluşlarının desteği ile sürdürülen çalışmalar, daha çok eğitim kurumları odaklıdır. Sokak Çocukları ifadesinden hazzetmem ve kullanmam. Yine de bu tarz organizasyonlarda bu tarz çalışmalar yapılmaktadır. Ben, çocukların sıcak bir aile ortamında yaşamaları gerekirken oyun ve eğitim yaşında olan çocukların sokaklarda hayat üniversitesinin birer talebesi olarak yaşamda karşılaşılan her tehlikeyle baş başa olmasını istemem.
AB Standardını da bilen biri olarak, AB’ye verdiğimiz proje parasının çoğunu ülkemize çekemediğimizi ve verdiğimiz projelerin kısmen kabul edildiğini belirtelim.
Bizim anlayışımızda ister kabul edelim ister kabul etmeyelim, bir işe başlanıldığında bu işi en iyi biçimde nasıl bitireceğimiz değil, bu işi yaparken standartların dışına çıkarak fazladan ne kadar parayı kazanmamızın(!) söz konusu olduğunu belirtelim.
İhalelerde de bu böyledir projelerde de… Projeleri alıp bunu istismar edenlerin varlığı söz konusudur.
Bizim sunduğumuz proje değildir, bir süre sonra dosyası kapanacak çalışma da değildir. Daima açık olacak, kendisini yenileyecek ve sunulan destekten sonra maddî beklentisi olmayan, toplumu ilgilendiren bir projedir.
Bir şehre davet edildiğimde o şehrin sanat ve kültür camiasının hareketliliği karşısında şaşırdım. Bu çalışmaların bir proje desteklenmesi olduğunu öğrendim. Gezildi, yenildi, yatıldı, ikramlar yapıldı, şiirden anladığı meçhul bir topluluğa karşı davetli olanlar birer şiir okuyunca dinleti bitti. Dinleti bitince de bu projenin bir etkinliği de son bulmuş oldu. Bizim düşündüğümüz kalıcı, düzenli, birkaç aylığına değil ömrümüzün yettiğince devam edecek ve çocuklarımıza devredeceğimiz, onların da torunlarına miras olarak bırakacağı kurumsal bir çalışmadır.
.Aslında biz, neyin nasıl yapılacağını bilmiyor, değiliz de bu merkeze bu şehrin sanata, edebiyata, kültüre, tarihe değer veren insanının sahip çıkmasını bekliyoruz. Şayet kendi insanımız bu oluşuma, kurumsallaşmaya sahip çıkarsa gönüllüsü çoğalacak bu çalışmalar, insanımız için, tarih için, kültür için, folklor için, edebiyat için, sanat için emsal tanımaz bir hizmettir.
Bu hizmeti resmî mantıkla yapmak mümkün değildir. Çünkü devlet memuru anlayışı ile bu işe girilse mesainin bittiği anda kapıya kilit vurulur. Bizim anlayışımızda mesai kavramı vardır ne fazla mesai ücreti söz konudur. Kişinin kendi isteği ile müdahil olduğu, ortaya konan çalışmalara merkezin sahip çıktığı, çalışmaların herkesle paylaşıldığı, çalışanların ticarî mantıkla faaliyet içinde bulunmadığı bu geliştirdiğimiz faaliyet zincirinden oluşan etkinlikler toplamı, bir üniversitenin yapacağı çalışmaların çok çok üstündedir, gerekli ortam sağlanırsa. Belki de bu çalışma son yüzyılın her şehirde olması gereken örnek bir modelidir. Biz yerelden ülke çapına, ülkeden dünyaya kendi gidişatı ile suya atılan taşın halkaları biçiminde büyüyecek oluşumuna Diyarbakır’dan başlamak istiyoruz. Bunu genç, dinamik ve gönüllü olan bireylerin bir araya geldiği Diyarbakır Yazarlar Birliği eliyle gerçekleştirmek istiyoruz. Kimse bu çalışmanın sahibi değildir, olamaz da. Bu çalışma, tümüyle insanlığa, dünyaya bir şehrin açılan penceresidir. Belki bu açıkça belirttiğimiz ve kurulmasını istediğimiz merkez için kimilerinin art niyetli yaklaşımları olabilir, işi siyasî-ideolojik yönlere çekebilirler.
Bu oluşumun içinde kendisini bulmak isteyen herkese yer vardır. Şehrin tanıtımı, dünden bugüne gelişimi, dokumantasyon merkezinin zenginleştirilmesi, yapılacak sempozyumlar, verilecek konferanslar, çıkarılacak yayınlar olmak üzere her çalışma, yasal zeminde olacağı için, bazılarının öküz altında buzağı arama telaşına düşmemesi gereklidir. Bu oluşum hem İstanbullu olana hem Erzurumlu olana hem de Diyarbakırlı olana seslenir, hizmet sunar.
Bu oluşumun kütüphanesinde ülke çapında şehirle ilgili her yayın bulunur. 81 İlin tümüyle ilgili bir kitaplığa sahiptir. Bu kütüphanede ihtisasa yönelik bölümler vardır. Bu oluşumun dünyaya açılan sanal sitesi ve süreli yayın organları bulunur. Bu oluşum, kıyıda köşede açılıp, zaman içinde miadı dolan bir kuruluş şeklinde düşünülemez. Bu oluşum, gereken desteği hissettiği zaman, ancak tamamlanabilir, hizmet sunar. Uzun soluklu bir yürüyüşe ilk adımlarını atan Diyarbakır Yazarlar Birliği, şehrin dinamikleri arasında yerini aldığı zaman, etkinlikleriyle herkese ulaştığı vakit, yılların ihmalinin getirdiği olumsuzluklar ortadan kalktığı zaman söylemek istediklerimiz yaptıklarımızla yan yana gelince muradımız anlaşılır.
Şehrin işadamlarına, yatırımcılarına seslenme, milletvekillerine meramımızı duyurma, şehir meraklılarına içimizi dökme, eli kalem tutanları bir araya getirme çağrımız olan bu makaleden sonra ne yapılabilir?
Bu çalışma, dört dörtlük şekle gelirse, bunu görmeye ömrümüz yetmeyecektir. Bunun devamını getirecek olanlar, sadece bu oluşumun hazırlayıcılarının ismini anarsa, emeği geçenlerin en büyük kazanımı bu olacaktır.
Bu Yüzyılın Şehir Tanıtım Projesi’ne herkesin katkıda bulunması düşünülemez. Katkıda bulunacak olanlara engel olunmasın ve ihsanı bırakın, bazıları gölge etmesin.
Kendimizi ve kentimizi tanıtma amaçlı bu makalemizde başka neye yer verebiliriz? Aslında söylenmesi gereken her şeyi açıkladığımızı sanıyoruz. Buna rağmen, “Akıllarda soru işareti kalmasın.” diye merak edenlere ve bu merkezin gerekliliğinde bize destek sunmak isteyenlere bir brifing vermemiz gerekiyor.
Proje için Son Sözün Başlangıcı
Şimdi sıkıntının ne olduğunu anlatabildik mi? Bu proje, her şehre uygulanabilir, her şehrin böyle bir projeye ihtiyacı olduğu kesindir. Bu projeyi uygulamak isteyen her ile de sunabileceğimiz katkılar söz konusudur. Her ne kadar yaşadığımız kent olan Diyarbakır’dan bahsetmiş olsak bile okur, bu projeyi kendi şehrine aynı biçimde uyarlayabilir.
Yarın başka şehirlerde bu proje hayata geçerse ve şehrimizde bu proje kâğıt üstünde kalırsa, bunun vebali, bizim boynumuzda değil, imkânlara sahip olmasına rağmen, bu projeye yardım ve destek eli uzatmayanların boynundadır.
Böyle bir kuruluşun herkesle paylaşmayı kabul ettiği malzeme ortada iken, bu kuruluşun sadece istediği, kendisine ait olsa daha faydalı olacağı bir mekân için de “Yok!..” deniliyorsa, sözü burada kesmek, sünnet değil farz olmuştur… Farz ile sünnet arasındaki farkı da açıklayacak değiliz. Çünkü bu konu, ehlince bilinir…