Değerli okurlarım.
Milletler, kültürleri ve dilleriyle daimdir. Öz dilini ve kültürünü kaybedenler asimile olup tarih sahnesinden silinmek zorunda kalırlar. İşte bu yazıya başlamış olmamın nedeni, günümüzde çoğalmaya yüz tutmuş bahtsızları uyarmaktır.
Dünyayı kendi hegemonyaları altına alıp yaşamak isteyenlerin, milletlerin boylarını ayrı birer millet ve ulusmuş gibi göstererek kendilerine köle yapmak umuduyla, salyalı ağızlarından savurdukları yalanlarla kandırmaya çalışanların suratlarına bir Osmanlı tokadı gibi bu yazımla vurmak istiyorum. Ve yine bu yazımla unutturulmak istenen gerçekleri de anımsatmayı diliyorum.
Bir çınar ağacı olan Tük milletinin geçmişten günümüze boyları bellidir. Bu nedenle Bir kaynaktan bulduğum Türkün soy kütüğünü ve dil kütüğünü de sayfama ilave ediyorum.
Tarih öncesinden yakın çağa kadar bazı boylarıyla göçebe bir millet olan Türkler, göçebe dönemlerinde olduğu gibi yerleşik düzene geçtiklerinde de – birilerinin barbar demelerine rağmen – ileri bir medeniyete sahiptirler. Dilleri, kültürleri, örf ve adetleri, gelenekleriyle öncelikle insan olma vasfına sahiptirler. Bunun aksini iddia edenler kesinlikle yalan söyler, bu söylentiler sadece birer iftiradır.
Atilla’nın Batı Hunları, İskitler gibi Türk boylarının batıya yaptıkları akınlar tarihteki en büyük kavim göçlerine neden olmuş, Sadece Avrupa ve Avrasya haritasını değil, zamanının Dünya haritasını değiştirmiştir.
Bu göçlerin ardından yerleşik düzene geçen Türk Boyları, dinsel farklılıklar gösterseler de asıllarının Türk olduğunun delili olan isimleri almışlardır. Bunların en belirgin iki örneği, Bulgar Türklerinin kurduğu Bulgaristan ve bugün dünyada Hun adını tek başına taşıyan Hungary yani Macaristan’dır. Hilâl ve haçın mücadelesinde Müslüman Türk boylarıyla her ne kadar savaşmış olsalar da bu devletler, hala Türklüklerini muhafaza edebilmektedirler ve Türkoğlu Türk’türler.
Slav, Germen, Fransız ve Latin etkisi ve baskısı altında olmalarına rağmen devletsel oluşumlarına sahip çıkabilmiş olmaları milli şuurlarından gelen devlet anlayışıdır.
Bu gün ülkemizde oynanan oyunlara baktığımızda, ülkemizi ve ulusumuzu parçalayabilmek için, birer Türk unsuru olduğu tarihsel gerçek olan ve hiçbir gerçek kanıta dayanmayan iddialarla ayrı milletlermiş gibi devlete başkaldırmaları istenen unsurların akıllarını başlarına almaları gerektiği hususunu burada bir kez daha vurguluyorum. ‘Efendim bizim dilimiz sizinkine benzemiyor, efendim bizim kültürümüz farklı, efendim biz bu coğrafyanın yerli halkıyız’ diye iddia edenler şunu unutmasınlar ki aralarında belki yüzlerce yıla dayanan zaman farkıyla bu topraklara kanlarını dökerek sahiplenmiş olan akıncı ve göçebe Türk boylarından gelen atalarımızın çocuklarıdır.
Bunlar dil, din, mezhep, örf ve kültür olarak Acem, Arap, Süryani ve hatta Ermeni etkisinde kalmış olsalar da ne Acem, ne Arap, ne Süryani ve ne de Ermeni değildirler. Çünkü dillerine baktığınızda bütün bu saydığım kavimlerin dillerinden gelen sözcüklerin karıştığı bir Türk lehçesi vardır. Bunun en basit örneği Kırmançi ve Zaza lehçelerinin dahi farklı oluşudur. Bu her iki lehçe de Türk gibi Türk dilidir.
Yazımı Alper Tunga Destanıyla sonlardırırken kalbi saygılarımı sunuyorum efendim.
ALP ER TUNGA DESTANI
Alper Tunga öldi mü?
Issız acun kaldı mı
Ödlek öçin aldı mu
Emdi yürek yırtılır
Ödlek yarağ közetti
Ogrı tuzak uzattı
Beğler beğin azıttı
Kaçsa kalı kurtulur
Öğreyüki mundağ ok
Munda adın tizdağ ok
Atsa acun uğrap ok
Tağlar başı kertilür
Begler atın argurup
Kagdu anı turgurup
Mengzi yüzi sargarup
Körküm angar türtülür
Ulşıp eren börleyü
Yırtıp yaka urlayu
Sıkrıp üni yurlayu
Sıgtap közü örtülür
Könglüm için örtedi
Yitmiş yaşığ kartadı
Keçmiş özüğ irtedi
Tün kün keçüp irtelür
Ödlek arıg kevredi
Yunçığ yavuz tovradı
Erdem yeme sevredi
Ajun begi çertilür
Ödlek kamug köfredi
Erdem arıg sevredi
Yunçığ yavuz tovradı
Erdem begi çertilür
Bilge bögü yunçıdı
Ajun anı yançıdı
Erdem eti tınçıdı
Yerke tegip sürtülür