“Sevgi öyle bir dildir ki sağırlar bile onu duyar.” Sevginin gerçekleştiği bir ortamda eğitimin başarılı olduğunu söylemiştik. “Sevginin gerçekleştiği bir ortamda eğitim elbette başarılıdır, ancak sevgi nasıl gerçekleşecektir? Asıl mesele de budur. Sevgi eğitimi nasıl olur? Sevgi nedir, türleri, gerçekleşme şekilleri, engelleri ve belirtileri nelerdir?

Sevgi, kalp işi yani gönül işidir. Sevgi, kalp sarayının yüce sultanıdır. Gönül bahçesinin gülüdür. Her bir insanda ayrı ayrı ortaya çıkar. Çocuklarımızı misk kokulu değişik renkteki çiçeklere benzetecek olursak onlara verilecek en temel şeyin sevgi olduğunu unutmamalıyız. Her biri ayrı bir insandır. Ayrı ayrı ilgi ve sevgiye ihtiyaçları vardır.

En saf ve en berrak sevginin anne sevgisi olduğunu biliyoruz. Bir eğitimci öğrencisine “anne sevgisi” derecesinde düşkün olabilir mi? Olmalı! Ama nasıl? Ya benim evladım, bu halde başkasının elinde olsaydı? İnsanın diğer canlılardan ayrıldığı değerli bir nokta da, sevgiyle ilgili olan kalp yönüdür. İnsanın gönül dünyası çok önemlidir. Her öğretmen öğrencisini kendi çocuğu gibi gördüğü zaman olay çözülmüş demektir.

Şunu hiç unutmayalım. Aynı dili değil, aynı duyguları paylaşanlar daha iyi anlaşabilir. “Empati olmadan sempati olmaz” “Sevginin ilk meyvesi samimiyettir. Sevgi samimiyeti doğurur, samimiyet de sevgiyi besler ve meyvesini dünyada hemen verir” sözleri ne kadar haklı söylenmiştir. Sevgide dinamik etki vardır. Duygusal öğrenmelerin gerçekleşmesinde ve davranışların oluşmasında sevgi çok önemli itici güçtür. İnsan için en önemli değer kendi varlığıdır. Ancak, sevgi bu değeri bile aşan etkendir. Sevginin bu gücü şüphesiz eğitimde, erdemli davranışların kazandırılmasında kullanılmasını etkili olacaktır. Böylesine üstün bir etkiye sahip sevginin doğru anlaşılması ve bir o kadar da gereğinin yapılması önemlidir.

“Sevgi nedir?” sorusuna cevap aranacaksa; sevgi, kayıtsız şartsız saygıdeğer bulunmaktır. Yaratılanı yaratandan ötürü sevmektir. Sevgi fark edilmedir. Sevgi hoş görülmedir. Sevgi paylaşmadır. Sevgi tanınma, bir insanın olabileceğinin en iyisi olmasına, gelişmesine imkân sağlamaya çalışmadır. Sevgi, şeffaf olmadır. Göründüğü gibi olma, olduğu gibi görünmedir. Sevgi ihtiyaçtır. Sevenin sevdiğini hissettirmesi, sevilenin de sevildiğini bilmesi anlamlıdır.

Sevgi eğitiminin verilmesinde başta ailenin ve öğretmenlerin sevgiyi tanımaları ve ona göre yaşantı merkezi olan ailede, okulda çocuğun önemli olduğunu, eleştirmede ise çocuğun kendisinin değil birçok olumlu davranışlar karşısında olumsuz bir etki meydana getirecek olan herhangi bir davranış üzerinde olması gerekmektedir.

Sevgi eğitimi, doğum öncesinde başlayıp hayat boyu devam etmesi gereken süreçtir. Kişinin kendisiyle barışık olması, sevgi eğitiminin kişilik gelişiminin tamamlanmasına kadar verilmesine bağlıdır. Hayata anlam veren sevgidir. Fizyolojik ihtiyaçlar, insanın bedenini doyurduğunu kabul edecek olursak, sevgi de insanı doyurmaktadır. Sevgi eğitiminin doğum öncesinde başladığını belirtmiştik. Bu sevgi annenin kendisine sağlıklı bakması, çocuğu ile iletişim kurması, ona dokunması, zaman ayırması, sorularına cevap vermesi, sevdiğini söylemesi, kendi davranışları ile tutarlı olması, gelişim ödevlerini bilmesi ve bu gelişim dönemlerine göre çocuğun bakımı ve sevgi ihtiyaçlarını sürekli ve tutarlı biçimde doyurmak sevgi eğitimi için önemli durum arz etmektedir.

Sevgi eğitimi ile yetişen bireyler kendini tanıyan, yeteneklerini bilen, eleştiriye açık, sürekli gelişim ve değişimi benimseyen ve kendini gerçekleştirme çabasına giren insanı kâmil dediğimiz kendisine, toplumuna ve insanlığa yararlı ve faydalı dediğimiz katkı değer sağlayan, üreten, pozitif enerji yayan iyi insan yetiştirilmiş olacaktır. Elbette, böylesine önemli olan bir eğitim sürecinde, ana, baba ve öğretmenlerin görevlerinin ne kadar önemli ve savsaklanamaz bir sorumluluk taşımaları gerektiği her türlü takdirin üzerinde bir gerçektir.

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) hayatına baktığımız zaman çocuk eğitimine örnek teşkil edecek çok önemli özellik ve güzelliklerin olduğunu görmekteyiz. Eğitim, ferdin davranışlarında planlı ve programlı olarak, müspet yönde değişiklik meydana getirme sürecidir. Bu değişiklik insanın zihninde, duygularında ve hareketlerinde meydana gelir. Bu açıdan eğitim, kafaya, kalbe ve bedene hep birlikte nüfuz edebilmeyi gerektirir. Eğitim faaliyetleri, insanda meydana getirdiği değişikliğin kalitesi ve tesiri bakımından değer kazanır. Eğitim vasıtasıyla gerçekleştirilen değişiklik, hedefleri yakalayabildiği ölçüde başarılıdır. Eğitimde kaliteyi yakalayabilme ve hedeflere ulaşabilmede etkili olan birçok faktörden bahsetmek mümkündür. Fakat bu noktada eğitim faaliyetini gerçekleştirmekle görevli olan eğiticinin kabiliyet ve gayreti öncelikle üzerinde durulması gereken bir hususiyettir. Belki en az onun kadar önemli olan bir diğer konu da, eğitim-öğretim faaliyetlerinde kullanılması gereken metot ve ilkelerdir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) hayat-ı seniyyeleri müddetince bir eğitim faaliyeti gerçekleştirmiş ve netice itibariyle hiçbir dönemde, hiçbir kimsenin ulaşamayacağı bir noktaya ulaşmıştı. Onun risalete başladığı nokta ve eğittiği insanların o günkü durumu dikkate alınırsa, bu insanların sonuç itibariyle ulaştığı seviye Allah Resulü’nün (s.a.v) eğitim faaliyetinin ne kadar başarılı olduğunu anlatma açısından yeterlidir. Aynı zamanda gelinen bu seviye, O’nun peygamberliğini gösteren bir delil olduğunu söyleyebiliriz.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) 23 sene gibi kısa bir sürede, çok büyük inkılâplar yapmış, insanlar üzerinde çok önemli tesirler icra etmiştir. O kadar ki, O’nun tesiri günümüze kadar gelmiş ve kıyamete kadar da gidecektir. Kendi döneminde olduğu gibi bugün de Müslümanlar onu candan sevmekte, onun sünnetine ve getirdiği prensiplere can-ı gönülden bağlanmaktadır. Böyle bir bağlılık ve itaat, insanlık tarihinde hiç kimsenin muvaffak olamadığı bir seviyedir. Allahın inayetiyle O cahilliye döneminde, kızlarını diri diri toprağa gömecek kadar katı kalpli insanların bulunduğu bir toplumdan karıncayı bile incitmeyecek bir toplum çıkarmıştır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) insanların pek çok kötü âdetini değiştirmiş, onları güzel ahlakta ve maneviyatta bütün insanlara muallim olacak bir seviyeye getirmiştir. O öyle bir inkılâptır ki, insanların kafalarında, kalplerinde, ruhlarında, maddî ve manevî hayatlarında, duygu ve düşüncelerinde değişim meydana getirmiştir. İnsanları cehalet asrının bataklığından almış, alây-ı illiyyine çıkarmıştır. Bugün insanların sigara gibi küçük bir alışkanlığını değiştirmek için birçok ilim adamı gayret sarf etmesine rağmen, bu konuda çok fazla başarılı olamaması, Allah Resulü’nün (s.a.v) yaptığı inkılâbın büyüklüğünü ortaya koyma açısından önemlidir.

Resul-ü Ekrem’e (s.a.v) bu inkılâpları yaptıran ve insanlar üzerinde bu kadar tesir icra etmesine sebep olan neydi? İnsanların O’na bu denli bağlanmalarının ve itaat etmelerinin hikmeti neydi? Bu kadar kısa bir zamanda cahilliye devrinin insanlarının, ilim ve irfanda, nezaket ve nezahette bu kadar mesafe almalarının sırrı neydi? Bütün bu sorulara cevap verebilmek için, O’nun hayat-ı seniyyelerinin tamamını gözler önüne sermek gerekecektir. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) ahlâkı Kur’ân ahlâkıydı. O bir muallim olarak gönderilmişti ve bir muallimde bulunması gereken bütün vasıfların en üstünü ondaydı. O doğru ve güvenilirdi. İnsanlara düşkün, onlara karşı merhametliydi. İnsanlarla çok samimi ve candan ilgilenir, sevgiyle ve şefkatle yaklaşırdı. Onların ihtiyaçlarını giderir, zor zamanlarında yardım ederdi. O insanlara karşı mütevazı ve müsamahakârdı. Adaletle davranır, insanlar arasında ayrımcılık yapmazdı. Öfkelenip kızmaz, onların hatalarını bağışlardı. Kısacası o, güzel ahlakın zirvesindeydi. Bir muallim olarak Kâinatın Efendisi (s.a.v) davranışlarıyla insanlara örnek olmanın yanında, sözleriyle de onların kafalarını ve kalplerini aydınlatıyordu. Çünkü O, hitabetin zirvesindeydi; net ve anlaşılır konuşur, insanların iyi anlamaları için bazı cümleleri tekrar ederdi. İnsanların ihtiyaçlarına ve seviyelerine göre konuşurdu. Konuşmasını gereksiz yere uzatmaz, kısa ve özlü konuşurdu. Yapmadığı şeyleri söylemez, konuştuğu şeyleri samimi ve adeta yaşıyormuşçasına anlatırdı. Bazen sorularla muhatapların dikkatini çeker, onları yönlendirirdi. Konuşmalarında bazı kıssalardan ve hikâyelerden faydalanır, anlaşılması zor konuları misallerle izah eder, müşahhas hale getirirdi. Anlattığı bütün konularda davranışlarıyla insanlara örnek olurdu. Kabul edilecektir ki, birkaç sayfa içerisinde, O’nun eğitim ve öğretime dair ortaya koyduğu ilke ve metotları kapsamlı bir şekilde anlatmak mümkün değildir. Burada Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) muallimliğine ve O’nun insanları eğitirken takip ettiği ilke ve metotlara örnek olması gayesiyle sahabeden Rafi b. Amr’la (r.a) ilgili bir hadiseye bakalım.

Râfi b. Amr (r.a) henüz çocuk yaşında bir sahabidir. Bir gün Medine’de Ensardan birinin bahçesindeki hurma ağaçlarını taşlamış, daha sonra bahçe sahibi Râfi b. Amr’ı (r.a.) Resulallah’ın huzuruna getirmişti. Adeta Efendimizin onu cezalandırmasını ister gibiydi. Allah Resulü (s.a.v) Yavrum! Hurmayı neden taşladın? diye sordu. Çocuk da, karnım açtı, yemek için taşladım cevabını verdi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz; (s.a.v) “Bir daha hurmaları taşlama, dibine dökülenlerden ye” buyurdular. Sonra çocuğun başını okşadı ve ona şöyle dua etti; “Allah’ım! Onun karnını doyur.” Bu kısa olay eğitimde takip edilmesi gereken ilkeler adına önemli mesajlar vermektedir.
( Sevgi Bahçesinde Gül Yetiştirmek… 3 başlıklı yazı Ali ÖZKANLI tarafından 22.06.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu