Sanmayın ki sultanım saraylarda yaşarım
Kerpiçten evi olan köylünün çocuğuyum
Kırk yıldır soyadını gurur ile taşırım
Serveti sevi olan köylünün çocuğuyum
Ekim ayı gelince toprağa tohum eken
Nasibinde olanı tırnaklarıyla söken
Kızıl güneş altında boncuk boncuk ter döken
Ekine tırpan vuran köylünün çocuğuyum
Kuru soğan ekmeği çeşme basında yiyen
Şükür bu günde doyduk hamdolsun Rabbim diyen
Nasırlı elleriyle başına kasket giyen
Kağnıya sapı saran köylünün çocuğuyum
Öküze hooo deyipte tarladan yola çıkıp
Çıkarıp tabakadan acı tütünü yakıp
Üflediği dumanın ardından dalgın bakıp
Ova düzüne varan köylünün çocuğuyum
Yüklediği yükleri bir hamlede deviren
Dövenle harman dövüp yaba ile çeviren
Sarı saman tozuyla ciğerini geviren
Yelin önünde duran köylünün çocuğuyum
Yaba ile savurup saptan saman ayıran
Kendinden önce bizi düşünüp de kayıran
Kendisi aç yatıp da karnımızı doyuran
Her şerri hayra yoran köylünün çocuğuyum
Yalan yere söz edip riyakârı övmeyen
Kız doğurdun sen diye anamı hiç dövmeyen
Bir kez olsun kızıp da arkamızdan sövmeyen
Bizi şefkatle saran köylünün çocuğuyum