Ne yiyeceğinize, ne giyeceğinize, hangi
kanalı izleyeceğinize, hangi müziği dinleyeceğinize, hangi sanatçıyı
seveceğinize kim karar veriyor? “Tabi ki ben…” dediğinizi duyar gibiyim. Size
bu cevabı vermekte acele etmemenizi öneririm. Her gün yaşadıklarınızı bir bir
değerlendirdiğinizde çok farklı sonuçlarla karşılaşabilirsiniz. Özgür irademizi
her zaman kullanabiliyor muyuz acaba?
Mağazadan çıkarken poşetlere doldurduğunuz
giysileri nasıl seçtiğinizi düşünün bir kere. Giysileri alırken sağlam ve
kullanışlı olmasına mı dikkat ettiniz, yoksa hangi markadan olduğuna mı?..
Hatta hangi mağazadan aldığınıza mı ?.. Aynı kalitedeki bir elbiseyi pazardan
alıp sırtınıza geçirebilir miydiniz? İnsanlar birçok düşük kalitedeki eşyayı
sırf markasından dolayı veya moda olduğu için tercih ediyorlar. Modaya uymadığı
için sağlam elbisesini dolaba kaldırıp ihtiyacı olmadığı halde modaya uygun
yeni ve pahalı bir elbiseyi almak zorunda kalmak kölelik değil de nedir.
Hangi televizyon dizisini izleyeceğinize de
siz karar vermiyorsunuz çoğunlukla. Herkesin dilinde olan bir diziye sırt
çevirebiliyor musunuz. Yanlış olduğunu bile bile birçok programı izlemiyor
musunuz? Daha da ileriye gidersek televizyonu hayatınızdan çıkarabilir misiniz?
Televizyon çağımızın en kullanışlı ve en tesirlik köleleştirme aracı. Yaptığı
yayınlarla yediklerimizden tutun temizlik maddelerine kadar hemen her şeyimizi
o belirliyor.
Müzik zevkiniz çevrenizdekilerin
dinlediklerinden ne kadar farklı. Herkesin sevdiği sanatçıyı gerçekten siz de
seviyor musunuz? Size özel bir müzik anlayışınız var mı? Yoksa ne duyarsanız
hemen mırıldanmaya mı başlıyorsunuz.
Başkalarının beğenilerinin hep öncelikli
olduğu bir hayatta sık sık şu sözleri duyuyoruz : Özgür olun, özgürce yaşayın.
Özgür olun diyenlerin bile ne kadar özgür oldukları tartışılır. Aslında akıl
almaz tutsaklıklarımız var hepimizin. Kimsenin etkisinde kalmasak bile kendi
zaaflarımızdan kurtulmamız oldukça zor. Zaaflarımız çepeçevre sarmış bizi.
Karşınızdakine “Niçin böyle yapıyorsun?”
diyorsunuz. “Canım öyle istiyor.” deyip sizi susturuyor. Hatta bir ayet gibi
kabul gören “Zevkler ve renkler tartışılmaz.” sözünü suratınıza yapıştırıyor. Artık
siz hala yanlışını söylemeye devam ederseniz her sözcüğünüzü birer hakaret
olarak değerlendiriyor. Nefsinin tutsağı olmuş bir adama yanlış yolda olduğunu
anlatmak çok zordur.
Hayat rehberimiz Kur’anda birden fazla
efendisi olan köleden bahsedilir. O kölenin, tek efendisi olan köle ile aynı
olmayacağı belirtilir. Çok efendisi olan köle hangi efendisini dinleyecek. Biri
“Yemek hazırla” der, diğeri “Yatağı hazırla” der. Biri “Bahçedeki ağaçları
buda.” der, diğeri “Tarladaki ekinleri topla.” der. Ayrıca hangisinin onun
karnını doyuracağını bilemez. Tek bir efendisi olan köle ise ne yapacağını
bilir. Onu kimin doyuracağını bilir. Kime saygı göstereceğini bilir.
Gerçek özgür, sadece Yaradana tabi olan
kimsedir. Bu konumda olan bir kişi kimsenin tesirinde kalarak haraket etmez.
Hatta kendi nefsinin istek ve arzuları bile onu yanıltamaz. Yaşarken dikkate
alacağı ve hesap vereceği tek bir makam vardır : Kainatın sahibi Allah … Böyle
bir yaşam süren insan zaten herkes tarafından sevilir, başkalarına zarar vermez
aksine her zaman faydalı olur. Başta peygamberler olmak üzere sadece Rabbine
yönelen kullar, tarih boyunca tüm dünyaya insana yakışan bir hayat biçiminin
nasıl olduğunu öğrettiler. Özgürlüğün ne olduğunu, bizlere özgürlük diye
benimsetilmek istenenin aslında çağdaş kölelik demek olduğunu…