yuvasına taş değmiş kuş gibi titrerdim gölgen uzaklaştığında
gölgemden
bakışlarım ufuklara nişanlanırdı
gözlerim hasrete gebe kaldığı günden beri
güneş doğarken sıcağını
ay, ziyasını unuturdu kurulurken rengi kaybolmuş göğüme
şehla gecelerden kör sabahlar dirilirdi
el yordamıyla yaşanan mutluluklardan, kan çıbanları açardı
avuçlarımda
eli uzun duyguların suç ortağı ömrüm
köşe bucak saklanırdı
son bir defa görmek için yüzünde açılan cenneti
öfkenin eleğinde elendi masumluğum
bembeyaz karlara kızıl korlar gibi düştü ölüme meftun
bedenim
ilmek tadında bir mahçubiyet boynumda
bitmeyen mahkemenin ertelenen karar gününe açıldı
toprak sürülmüş gözkapaklarım
ay kaçak
gün kaçak
an kaçak
gizlendiği yerde iblise dönüştü
yüzünden gözüme saklanan melek
şimdi
yokluğunu alıp omzuma
istenmeyen evlat gibi azıtmaya geldim dağ başına
kuşlara kurtlara yem olsun uğruna gençliğimi iğdiş ettiğim
sevdan
sırtımda kırk yamalı entarim
eteklerinde hayallerim
tepe tepe suratına, soyunup anadan üryan
yanmaya geldim yüzünde harlanan cehennemde
yüzüm alevler içinde, yüzünden azad edilirken
dilime sürülen tek bedduam
sevilme bir kez daha böylesine
sevilme