İsli Demlik -6-
Mithat Paşa müthiş bir karalama ve misyonerlik savaşı vermekteydi.
Kendini Osmanlının en büyüğü görüyordu. Saltanat soyunun sonunun
geldiğini ve kurulacak yeni bir meclis ve bu meclisin idaresinde yeni
bir sistemin kurulacağını her yerde açık açık ifade ediyordu. Hatta bu
uğurda ne yapılırsa mübahtı. Yanına topladığı yandaşları ile misyonerlik
ve görevini çok iyi idame ediyordu.Müthiş bir planlama ve çalışma
sonucu,V.Mehmet’i mason bile yapmışlardı.Bu Osmanlı tarihinde bir ilkti.
İlk defa bir Padişah olacak birisi mason yapılmıştı.Hem de on dördüncü
dereceye yükseltilmişti.
Saray ve saltanat dolayısıyla tüm
Osmanlı coğrafyası çatırdıyordu. Padişahımız Abdulaziz’e kumpas üstüne
kumpas kuruluyordu. Kara bulutlar başımıza üşüşmüştü bir kere. Şimşekler
çakıyordu her bir yanımıza. Bütün topraklarımız paylaşılmıştı. İngiliz
hayranı olan Mithat Paşa bütün varı ve gücüyle mason locasına ve İngiliz
hükümetine hizmet ediyordu. Yaptığı kulislerde Devlet’i Ali
Osmaniye’nin kurtuluşunun Avrupalılıktan geçtiğini söylüyordu.
Öyle
ki gözleri dönmüştü bir kere…İçlerine şeytan girmişti. Bu uğurda
babalarını bile diri diri toprağa gömebilirlerdi. Bir an olsun
durmuyorlardı.Toplantılar, yurt dışı gezileri, yurt dışından gelen
misafirler, kilise ve haham ziyaretleri, ayinler…develan bitmek
bilmiyordu. Abdulhamit Han yanımıza gidip geliyor durum muhasebesi
yapıyordu.V.Mehmet’in padişahlığı gündemdeydi.Ama önlerinde bir engel
vardı.Mevcut Padişah, Abdulaziz ölmeliydi!...
Marangozhane artık
evim gibiydi. Padişahımızın çalışmaları, sohbetleri derken, bulunduğum
ortama iyice alışmıştım. Ama yaşananlar ve yaşatılanlar çok
zalimceydi.Hergün ne olacak niye merakımızı yenmeye çalışır Allah’mıza
dualar ederdik. Evveliyatında da çok kötü olaylar olmuş.Padişahımız
gittikten sonra Reşat ağa anlatmaya başladı;
"1876
yılı Haziran ayının dördü sabah saat beş civarları idi.Rahmetli çırağım,
Sezai ile ben her zaman ki gibi namaz sonrası, marangozhaneye
geliyorduk.Karşı yoldan ellerinde evrak çantası olan iki siluet gördük.
Hızlı ve telaşlı saraya doğru yürüyorlardı.
Sezai,gözüpek iri yarı bir genç idi.Durumu sezince,bana dönerek;
“Ağam, bunlar Mithat Paşa ile Nuri Paşalar! Değil mi?” diye sordu.
O anın şaşkınlığı ve telaşı ile cevap verdim.
“Evet, kızanım ta kendileri” dedim.
Sezai her zaman ki kararlığı ile sözünü yineledi:
“Ağam kızmazsan sana bir arzuhalim olacak” dedi.
“Söyle!” dedim.
“İçimden bir ses bunları takip edelim diyor.Bunların ne hin olduklarını
bilmeyen yok.Bu saatte burada olmaları hayra alemet değildir." dedi.
Etrafta
bulunan ağaçların arkasına saklandık.Önümüzde ki yoldan, Mithat Paşa ve
Nuri paşa hızlı bir şekilde yürüyerek geçtiler.Hararetli
konuşuyorlardı.Bu konuşma yaklaşık yarım saat sürdü.Ne konuştukları ayan
beyan belliydi.Padişahımızı öldürmeyi planlıyorlardı.Mithat Paşa bir an
durdu ve Nuri Paşa’yı da durdurarak;
“Aman Nuriciğim!
Yüzüne gözüne bulaştırma sakın!…Ben çalışma odama geçiyorum. Hüseyin
Avni Paşa; Padişahı takip ediyor, her an durumu ile ilgili haberler
veriyır. O işaret verir vermez adamlar içeri girecek ve işi
bitirecekler…Dediğim gibi bileklerini kessinler…İntihar süsü
verilmeli…yoksa yandığımızın resmidir tamam mı?”
“Tamam Mithat, anladım!…”
Sezai
ile duyduklarımıza inanamıyor birbirimizi çimdikliyorduk. Bu bir hayal
olmalıydı.Böyle bir canilik ve hainlik nasıl yapılırdı?
Padişah,
Mithat Paşa’ya çok güvenirdi.Hüseyin Avni Paşa’yı da severdi.Demek ki
hainler içerdenmiş.Hepsi satılmış bunların…Sezai’ye dönerek alelacele
kafamda yaptığım planı anlatmaya başladım.
“Sezai, ben Mithat Paşa’yı, sen de Nuri Paşa’yı etkisiz hale getireceğiz tamam mı?” dedim.
“İyi diyorsun da, sonra Saraya nasıl gireceğiz? Bunlar kumpası tam teşekkül kurmuşlar…Abdulhamit Efendimize ulaşmamız lazım…” dedi.
“Sezai vakit yok…” diyerek
itiraz ettim.Bu arada Paşacıklar yavaş yavaş ilerlemeye başladılar.
Sezai o an için ne düşündü bilmiyorum; ani bir kararla yerinden fırladı
ve Mithat Paşa’nın boynunun köküne yumruğumu indirdi.O ara Nuri Paşa,
ani bir refleksle silahına davranıp iki el ateş etti.
“Yandım anam !”
diye sesi duyduğumda şok oldum.Olduğum yerde çakılı kaldım. Sezai
vurulmuştu. Olduğu yere yığılmış,kanlar içinde inliyordu. Acılı gözlerle
Nuri Paşa’ya doğru baktı.
Ben olayı yakından takip ediyordum.Zamansız çıkarsam beni de enselerdi.
Nuri Paşa, elinde ki silahı tam ona doğru tutmuş bir şekilde bağırarak şu soruyu sordu;
“Kimsin sen,kimin adına çalışıyorsun be çocuk?” dedi.
Soruyu tam sormuştu ki, olanca gücümle boynunun köküne vurup yere uzatmıştım.
Sezai acılar içinde son kez yüzüme bakıp;
“Ağam nerde kaldın?” diye inledi.
“Ah kızanım ah!Zamansız atladın tüm işleri berbat ettin.” dedim. Onu sırtıma alarak hızlı bir şekilde marangozhaneye kadar götürdüm.
(
İsli Demlik -6- başlıklı yazı
Arzeni tarafından
18.02.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.