Nat-ı Şerif
Vezni: mefâilün feilâtün mefâilün feilün (fa’lün)
Sen ey kurak çölü gülzâra döndüren Mekke!
Yeşerttiğin Gül içinmiş, hitâb-ı ‘Levlâke!’
Huzûr-u kalbim efendim, sen olmasaydın eğer;
Sen olmasan, yaratılmazdı yeryüzünde beşer…
Baharda toprağa konmuş tohum misâli, Nebî;
Bu varlık âleminin sensin işte tek sebebi…
Bütün bu vâr’a sebeptir demek ki vâr oluşun;
Ve sonra Hazret-i Allah buyurdu: ‘Kün, feyekûn!’
Senin’çün işte felekler yarattı kudret eli;
Senin makâmına erdirmemiş de Cibrîl’i…
Meleklerin bile üstündedir bu şanlı makam;
Selâm efendime yüz bin defâ salât u selâm!
Selâm, şu ümmet-i âhir zamâna rahmet olan;
Selâm, selâm mütebessim yüzünde haşmet olan…
Selâm, o gül yüzü dünyâda ilk gören şehre,
Selâm, o ‘Asr-ı Saâdet’ denen güzel devre…
Selâm,Medîne’ye mahzun şekilde hicret eden.
Selâm, bu ümmeti firdevse kendi dâvet eden.
Selâm, efendimi koynunda saklayan Sevr’e!
Selâm, Resûle sadâkatli dost Ebûbekr’e!
Selâm, tebessümü dünyâyı sanki cennet eden.
Selâm, tüm âleme küffârı böyle ibret eden.
Senin dokunduğun eşyâya, bastığın şu yere;
Selâmlar olsun efendim, selâm kaçıncı kere!
Selâm, bütün gece hüşyâr olup ibâdet eden.
Selâm, Medîne’yi minber; cihânı mâbet eden…
Sen ey Nebî, sana ‘En sevdiğim’ demiş Yaradan!
Selam, selâm iki dünyâda en mübârek olan.
Seninle göz göze gelmekle can bulurdu huzur;
Benim de bir gece olsun rüyâma gir, ne olur…
Ne vardı ben de olaydım kapında bir bende.
Yeter ki bir kere ‘Hâkan da ümmetimden’ de…
Ne vardı hutbede yaslandığın o gamlı kütük,
Efendim âh ben olaydım; zavallı, kurtlu, çürük…
Ne vardı sanki olaydım, bükük boyunlu deven;
Ne vardı hep seni sırtımda gezdireydim ben!
Cihanda her nere değmişse âh mübârek ayak;
O yerde ben de olaydım ne vardı, bir toprak?
Ve keşke Sevr seni koynunda saklıyorken, ben;
Siyâh örümcek olaydım önünde ağlar ören…
Ne vardı bir kere dünyâ gözüyle görmek için,
Saçında bir tel olaydım Resûl efendimizin…
İşâretinle hemen çatlayıp yarıldı kamer.
Zaman, mekân sana râm oldu şanlı Peygamber!
Senin terin yere bir damlacık düşerse hele,
O yerde güller açarmış, çöl ortasında bile!
Kemâl-i zâtını medheylemiş Cenâb-ı Kerîm,
O medhin üstüne artık ne söylesin kalemim?
Kasîdelerle; o haşmetli asra dâir olan,
Ne varsa, hepsini medhetmiş işte şâir olan…
Fakat benim de, Nebî, nâçizâne şi’rim var;
Benim de na’tımı dinler misin mukaddes yar?
Fakir naâtını izninle söylesin Hâkan;
Huzûr içinde meleklerle dinle Ravza’ndan…
Benim de na’tıma bir parçacık gülümse, yeter.
Rüyamda nurlu cemâlin bir an görünse, yeter…
Sunar mısın susayan gönle bir şarâb-ı sefâ?
Benim rüyâma da bilmem gelir misin bu defâ?
Tenezzül et gel efendim, benim rüyâma da gir;
Zavallı bendene ‘Hâkan’ de, ‘ümmetimdendir!’
Bırakma, gitme efendim, götür yanında beni;
Tak ince boynuma bir halka, sür yanında beni…
Tam altmış üç sene dertlerle sürdüğün bir ömür…
Ne olsa, Sen yine ‘Ümmet!’ dedin bütün bir ömür…
Henüz beşikte iken ‘Ümmetim!’ dedin ya hani,
O kutlu kervana kat, ümmetinden eyle beni…
Haşirde herkesi ‘Nefsî!’ telâşı sarmışken,
Sen ‘Ümmetî!’ diyeceksin ‘En önce ben’ demeden…
Ne mutlu bizlere zîrâ o şanlı şâh-ı cihan,
Bizim Resûlümüz olmuş, bizim için yakaran…
Şu yeryüzünde şeref var mı şimdi bundan öte?
Bu aşkla göçmeli insan diyâr-ı âhirete…
Haşir gününde yarın kavrulunca zerrelerim;
O şanlı sancağının gölgesinde var mı yerim?
Benim saâdet-i dâreynim âh yüzündeki nur,
Benim de bir gece olsun rüyâma gir, ne olur…
Benim de bir kere olsun rüyâma gir, ne olur…
(
Nat-ı Şerif başlıklı yazı
aruzperver tarafından
13.04.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.