Adı pek duyulmayan bir şehirde yaşıyorum ben. Ben çok fakirim ve her şeye normal insanlardan farklı yorumlar yapıyorum. Bu yüzden kimse yüzüme bile bakmaz ve konuşmaz, konuşanlara kötü gözle bakılır, benim hasta ve ya anlamını bilmediğim bir kelime olan şizofren olduğumu düşünürler. Elimden hiç düşürmediğim bir defter var. Ben kırlarda dolaşmayı çok severim. Kırlarda dolaşırken defterimi okurum. Ama bir gün içimden okumak değil yazmak geldi. O gün kırlarda dolaşırken bir parıltı gördüm. Bu erguvan renkli bir pelerinin içinde salına salına yürüyen bir kızdı. Yüzü çenesine kadar bu pelerinle kapalıydı. Kollarına uzun gelen pelerin yerlerde sürünüyordu. Büyülenmiş bir şekilde kızı izlerken kız arkasını döndü ve yürümeye başladı. O sırada gözlerimi alan bir parıltıya baktım, yaklaştım ve tuttum. Bu bir saç teliydi.  Gördüğüm en güzel sarı tondaki saç telinden harika kokular geliyordu. Çok tanıdıktı… Saç telini saklamaya karar verdim ama neye saklayacağımı bilemedim. Sonra yerde erguvan renkli pelerinin bir parçasını gördüm. Koku bu parçadan geliyordu. Uzun saç telini buna sarıp ilerlemeye başladım. Köyde kızı kime sorduysam kimse bana cevap vermedi, dikkate alıp suratıma bile bakmadılar. Sinirlendim ve başka yerlere gitmek için yola koyuldum. Yolda giderken o anlık sinirle yanıma yiyecek hiçbir şey almadığımı fark ettim. Etrafıma baktığımda her yerin kurak bir çöl olduğunu gördüm. Allah’a dua ettim ve birden bir ağaç belirdi. Ağacın gölgesine oturdum. Aklıma ağacın kovuğuna bakmak geldi. Elimi uzattım ve elime ipek bir şey değdi. Kuş tüyü gibi hafif bir bohça çıktı kovuktan. Yine aynı erguvan renkli ipekten bir parçaydı. Bu rengi düşündüm. Neydi Erguvan rengi? Doğal yollarla çok zor elde edilen bir renkti. Zenginliği ve gücü temsil eder. Daha fazla düşünmedim ve acıktığımdan bohçayı açmaya başladım. Düğüm açtıkça düğüm çıkıyordu. Ne yapacağımı şaşırdım. Tam o sırada kırda dolaşırken gördüğüm kız belirdi. Kız yine aynı şeklindeydi. Konuşmaya başladı. ” Yardım istediğini biliyorum ama yardımı sadece bir şartla yaparım. “ Kızın sesini duyduğumda kendimi bayılmamak için zor tuttum. Tanıdık gelen bir duygu… Tamam, anlamında başımı salladım. Çünkü konuşamadım. Kız “Bul beni” dedi ve anında yok oldu. Tekrar dua ettim ama kız geri gelmedi. Yola koyuldum İlerleye ilerleye bir köye vardım ve koşmaya başladım. Köyde tam kırk ev vardı ve bu evlerin biri hariç hepsi kırmızıydı. Kırmızı olmayan ev ise erguvan rengindeydi. Hemen o eve girdim. Yaşlı bir adam vardı o evde. Öylece sandalyede oturuyordu.  Evin dışı erguvan rengiydi ama içi kırmızıydı. Anomaliler yaşıyordum. Masada duran bıçak bana çok ağır geliyordu ve sanki hava katı gibiydi. Çok yoğun… Sonra yaşlı adam sordu “Demek buldun beni?” Yüzü çok ifadesizdi. Hatta korkuyordu. Ben “Ben bir kızı arıyorum…” diye başladım ve herşeyi anlattım. Yaşlı adam başladı konuşmaya “Sonunda tekrar buldun. Hoş geldin. Seni bekliyorduk” Ne olup bittiğini anlayamadım ve hava beni boğuyordu. Tam kimle beklediğini soracakken kız geldi. Kız yüzünü açtı. Kız dıştan olduğu gibi değildi. Yüzü kırmızıya boyanmıştı sanki. Ve yine çok tanıdıktı. Yaşlı adam hüngür hüngür ağlayıp düz çöktü. Kız bu sefer kaybolmadı. Yanıma geldi.’’ Saç telini ver ‘’ dedi. Verdim ve saç teliyle bohçayı açtı. Bohçanın içinde bir tutam sarı saç ve toprak vardı. Elini omzuma koydu. Birden yükseliyor gibi oldum. O anlatıyordu… Her şeyi ama her şeyi ...

   Kırda piknik yapmaya çıkan şehirli seçkin ailelerden oluşan bir grup birkaç gün kalmış cesedin başındaki defteri okumaya başlamış, şimdide sonuna gelmişti. Bu şizofren, çarşıda hep ‘’ hayatımdaki düğümleri hiç çözemedim ‘’ diye kendi kendine konuşan adam ölmüştü. Erguvan rengini çok seven karısı ile tatilden dönerken yaşlı bir adamın arabayı sürerken uyuyakalması sonucu kazaya kurban olmuşlardı.  Kadın öldüğünde yüzü al kanlara boyanmışçasına kırmızıydı. Kadın hastaneye kaldırılırken üzerinde tatilde özel olarak yaptırılan erguvan rengi pelerine benzer bir gece kıyafeti vardı. Ve adam ile yaşadıkları güzel anıların olduğu bir defter… Yarım kalmış bir defter… Bir ağacın altında yazılan bir defter… Saçlarını uyumlu olsun diye sarıya boyamıştı. Çiçek kokan saçlarını… Dillere destan saçlarını… Dinine bağlı adam kazadan sonra şizofreni hastalığına yakalandı ve en çok kırmızıdan nefret etti. Erguvan renginden başka renkler ona renksiz gibi geldi. Zenginler zengini olan bu adam parasını neredeyse hiç harcamadı. Yaşlı adamı akli dengesi yerinde olmadan bıçakla öldürdü. Akli dengesi yerinde olmadığı için ceza almadı. O olaydan sonra kimse ona yaklaşmadı bile. Her gün karısının kırdaki mezarının başında, toprağın üzerinde uyumaya başladı. Erguvan rengi bohçaya sardığı kadının bir tutam saçı ve toprağını hiç yanından ayırmazdı. Yine ayırmamıştı ve karısının mezarı başında toprağın üzerinde ölmüştü…

( Erguvan başlıklı yazı Dipsomania tarafından 13.04.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu