Biz Türkler'in, özellikle yabancılara Türkiye'den bahsederken mutlaka değindiğimiz bir kaç özelliğimiz vardır. Hoşgörü, konukseverlik, insani değerlere bağlılık gibi. Gerçekten de Türk-İslam geleneğinin vazgeçilmezleridir bu kavramlar. Yüzlerce yıl içerisinde yoğrulmuş bir kültürün temel unsurlarıdır söz konusu olan.
Kendimizi bu şekilde ve bu kavramlar üzerinden tanıtmak isteriz, ama pratikte bu kavramların içinin boşalmaya başladığını da görmezden geliriz. Artık ne eskisi kadar hoşgörülü, ne konuksever, ne de insani değerlerimize bağlıyız. Türkiye'nin bütün sosyal dokusunu bozan köyden kente göç olgusunun bir sonucu olan büyükşehir hayatı, hepimizi hoşgörüsüz, kızgın, tahammülsüz, asık suratlı bireylere çevirmiş durumda. Artık bırakın konukseverliği, komşusuyla bir kaç kelime dahi edemeyen kişilerden oluşan bir toplum haline geldik. İnsani değerler bakımından ise, uluslararası kriterlere bakıldığında, malesef ilk yüzün ardındaki basamaklarda yerimizi alabiliyoruz ancak.

Ancak tüm bunlara rağmen, Türk milleti ile birlikte düşünülemeyen, bizim tahayyül dünyamızda olmadığını varsaydığımız bir kavram var-dı: Irkçılık. Bu, Osmanlı geleneğinden kaynaklanan bir özellikti. İnsanları ırklarına göre bölmek, buna göre onlara muamele etmek gibi bir hastalığımız yoktu. Çünkü Müslümanlar zaten kardeşti, Müslüman olmayan teba ise kendi dinini dilediği gibi yaşayan, farklı ama asla aşağılık olmayan bireylerdi... Millet kavramından aynı dine mensup insanlar anlaşılıyordu. Kişinin derisinin rengi, ne ona bir statü kazandırıyor, ne de kaybettiriyordu. Osmanlı'nın Fransız İhtilali'nin yarattığı depreme hazırlıksız yakalanması da bu yüzdendi. Bilmediği, tanımadığı kavramlar üzerinden vuruluyordu.
Modernleşme sürecinde, "modern" dünyayı oluşturan kavramlardan biri olan "ırk" ve "ırkçılık" da ülkemize artık sirayet etmekte olduğu görülüyor. Ulus devletin kuruluş süreciyle paralel olarak gelişen, ulus olma bilinci, bir yan etki olarak, bu topraklarda da ırkçı ideolojilerin doğmasına zemin hazırlamıştır. Batıdakiyle kıyaslanamayacak ölçüde olsa da, bu ülkede de maalesef insanlar artık başka bir ırka mensup olduğunu düşündüğü insanları çeşitli sıfatlarla aşağılamaya, hatta yaşam haklarına müdahale etmeye başlamışlardır. Klasik tabirle "modernleşme sancıları"nın belki de en ağır ve istenmeyenidir bu .

Irkçılık bir insanlık suçudur, ve bunu mazur gösterebilecek hiç bir bahanenin, hiç bir hafifletici sebebin ardına sığınılamaz. Irkçılığın masum bir tarafı da yoktur, her seviyede, her kim tarafından yapılırsa yapılsın, tehlikelidir. Çünkü doğrudan karşıdaki bireyin ya da toplumun ya da milletin saygınlığını hedef alır, onu güçsüz bırakır.

Bu bağlamda, rakip takımın oyuncusuna "pis zenci" (bazı çevirilere göre daha aşağılayıcı bir ifade) mealinde İngilizce ifadelerle saldıran futbolcu Emre Belözoğlu'nun yaptığı asla mazur görülemez. Rakip oyuncunun önce kendisine küfretmiş olması da asla  Emre'nin bir insanlık suçu işlediği gerçeğini değiştirmez. Irkçılık, bir küfür yarışında kullanılacak bir silah değildir, etkisi ve yıkıcı gücü herhangi bir küfürle kıyaslanamaz. Irkçı söylem spor gibi, sözde eşitliğe dayanan bir alanda, tüm dengeleri altüst eder.
Ancak olay sadece spor çerçevesinden bakılarak da değerlendirilemez. Emre'nin ağzından dökülenler, onun iç dünyasının yansıması, hayata baktığı açının göstergesidir. Milyonlarca insanın bir şekilde izlediği, bir kısmının ise kendisine örnek aldığı bir insanın bu davranışı, ceza hukukunda bir karşılığı yoksa dahi, en azından toplumsal linçle cezalandırılmalıdır ki, bir daha asla tekrarlanmasın ve ikna edici bir özürle konu kapansın.

Bu olayın belki de en acı tarafı, İspanya'da Barcelona takımında oynayan Fildişi Sahiller vatandaşı olan Eto'o adlı oyuncunun, Real Madrid taraftarının ırkçı tezahüratlarına maruz kaldığında, "böyle bir olay hiç bir şekilde Türkiye'de yaşanmazdı" ve "Eto'o Türkiye'ye gelsin" diyenleri bir daha benzer cümleler kuramayacak hale getirmiş olmasıdır. 
( Emre Belozoğlu Ve Irkçılık başlıklı yazı sendeyaz tarafından 17.04.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu