Düşlerimin içinde bulabiliyorsan sende kalan beni ve yaşayabiliyorsan aşkı deli gibi inandırabileceksen aşkın varlığına beni sana öyle bir tutku yaşatırım ki alışamazsın yokluğuma...
Söyleyemediğim öyle çok şey var ki derinlerde. İnanmadığım o kadar duygu var ki sende ve bunlardan ziyade göremediğin öyle bir aşk var ki içimde; şimdi her birini al git desem yapabilir misin? Yoksa aşka inandırmayı mı tercih edersin beni, yıkmak mı kolay gelir sana duvarlarımı mı çekip gitmek mi? Düşlerimin ortasında seni görürken, yitirilmiş bir aşka yakılan feryatların içinde her şey vız geliyor bana şimdi. Yanaşma ruhum inanmıyor artık aşka... Aşkın Varlığına... Beni inandırabilir misin aşka?
Öylesine hasret ki, bu şizofreni duruşum aşkın sesine; kırmızı ormanda ağlamışım saatlerce. Yalanları gördükçe bir bir, kendimden geçmişim. Telefonum çalmış ve arayan sen olmuşsun. İçimdeki sebepsiz sevinçle birlikte, resmini çizmişim dünyaya. Boyalarımı alaca bulaca etmişsin ve ben bir kez daha yıkılmışım.
Aşkın adı neydi?
Anlatılan her şeyin adı aşksa neden yaşanmaz anlatılanlar?
Neden bütün sevişmeler yalan?
Aşk illa merhaba nasılsınla başlayıp, yatak odalarında mı sana ermeli. Bütün bunlara aşk bu denmeli? Buna inanmak istemiyorum… Egolarımı düşlerimle tatmin etmek istemiyorum. Kendi bilmecemi çözmeye çalışıyorum. Duvarlar örüyorum dünyaya ve duvarlar örüyorum insanlara. Pencerelerden haykırdığınız aşk inandırıcı gelmiyor bana…
Bedenimle değil ruhumla teslim olmalıyım sana, dudakların değil duygularım hitap etmeli aklına. Söylenen her sözde kendimden geçmeliyim, seni düşündükçe gözyaşına boğulmak yerine karnıma ağrılar girmeli, içimde anlamsız bir duygu ile sarılmalıyım hayallerime. Nefrete boyamak yerine geçmişimi, yeni yarınlarınlar görmeliyim rüyalarımda
Sabah kalkıp sana kahvaltı hazırlamalıyım mesela. Bunu dün geceye verilecek bir ödül yerine, sadece yanımda olduğun için yapmalıyım. Kırmızı güller olmalı tepsinde, yüreğimi koymalıyım tabağına ve beni içmelisin bardağınla… Sana bakarken bile hasret düşmeliyim sana… Karanlık gecelerimdeki ışık olmalısın, yüreğimi aydınlatmalısın. Her şeyden önce kendin olmalısın aklını değil yüreğini açmalısın bana… İnandırmalısın beni aşkın varlığına…
Seni seviyorum kelimesini klasikleştirdikleri günden beri, inancım yerle bir. Yüreğimde ateşlerim var, yokluğunda sen varmışçasına konuşuyorum seninle, senli rüyalar görüyor, rüyalarım birden kâbusa dönüşünce utanıyorum uykularımın ortasındaki kimsesizlikten. Tekrar yalnız, tekrar sessiz ve gene âşık… Hayır, aşk bu değil, rüyalarımda seni görmem, dudaklarımda seni sayıklamam… Hayır! Bunun adı aşk değil. İnanmam, inanamam buna. Ters dönecek anahtarlar sen bana karışacaksın bende sana. Sıkıca sarılacağım sana, öpecek ve koklayacağım seni ve bir dakika geçtikten sonra bile hasret düşeceğim ben buna… Sonra çekip gitmeyecek ve bitti demeyeceğim günler sonra…
Hep böyle olmadı mı, seni seviyorum, ölene dek seninleyim, sen benim canım, sen damarımda akan kanım deyip çekilip gidilmedi mi? Ne oldu damarlarında ki kana, kan yerine artık su mu geçiyor artık. Yâda gözyaşlarımla ıslanmak mı tatmin ediyor seni?
Her yere aşkı yazmışken defalarca, şimdi nasıl nefret edecek ondan bilmiyorum. Ama öyle sevgiler gördüm ki bir film gibi akıp giden, son sahnede filmin adı ayrılık ile değişen. Yılları harcayan onca sevgi tükenirken nasıl inanabilirim artık ben aşka.
Nasıl sevebilirim inan bilmiyorum.
Saatlerce yazıyorum belki rahatlamak beklide soru işaretlerime nokta koymak için. Ama hep en sonunda aynı şeyi yapıyorum. Son noktayı koymadan yazdığım onca satıra küfür ediyorum, ben bütün aşklara küfür ediyorum…
Ardından aynanın karşısına geçip yüzüme tükürüyorum!
Kutsal… Kutsal… Aşk kutsal…
Öyle ise neden saygı duymaz insan kutsal olan bu duyguya… Kutsal olan tükenir mi, biter mi, sonra erer mi? Allah ta kutsal; yaşadıklarınızı ilah bellemeden önce, silin beyninizden bir gün gideceğim düşüncesini..
Benzemiyor hiç bir şey aşka, benzemiyor artık anlatılan hiç bir şey inandıklarıma ve nedeni bilmek istemiyorum. Bu güne kadar aşkı adamışken ömrüme; gördüklerim, duyduklarım ve yaşadıklarım yüzünden; bu gün ihbar ediyorum kendimi; kanun namına tutuklayın içimdeki sanıklığı!
Böylesine aşklar… Öylesine yaşlanmışlar. İnsan nasıl olurda vazgeçiyor asla vazgeçmem dediklerinden. Nasılda unutuyor ve nasılda siliyor bir anda sahiplendiklerini. Bin bir takvim yaprağında bin bir gece…
Ah nasılda eskiyor sevgiler.
Ben inanmıyorum aşka, âşıksan inandır aşka ve aşkına…
08.06.2007 Afyonkarahisar
Aşk ile..
Emrah Sağlam