Geçen gün yakin bir dostumla telefonla konuşurken bu konuyu işledik.Sonra, epey uzadı konu.Kendime dedim ki;

"En iyisi mi , iyileşmeden bunu da yaz da sonra ne halt edersen et..." 

Evet! Kendimden biliyorum. Okuduğum zaman huzur buluyorum. Binlerce hayal kuruyorum okuduğum kitapla ilgili.Tüm harfler, hasta hücrelerimi iyileştiren ilaç gibi oluyor her defasında.Hele de Kur’an okumak bambaşka bir duygu.Alemler içinde alem gezmek gibi...Ama kim miş bu duyguya azda olsa devamlı rağbet eden,ha bire kaçamak yaşam,kaçamak davranışlar...Sitede sevdiğim bir dostumun yazısını okurken bir görseniz velveledir veriyor;

"Boş ver okuma,kısa bir yorum yaz geç...Sen yazmana devam et. Yaz ki seni övsünler. Bak bakalım, kim iyi yorum yazmış falan filan..." Sonra, "La havle" çektim.


Yazmaya gelince, zor ve iyi bir zanaat.Lakin, hastalıklı bir çok yanı var.Yazmayı kendine dert edinmiş insanlar olarak, hepimiz hastayız vesselam. En azından ben öyleyim.Durun! Nasıl olduğumu biraz anlatayım. Hatta, size birini şikayet ederek başlayayım konuya.Eğilin... biraz daha... ha şimdi oldu.Kulağınıza fısıldayayım da duymasın o zat.
Bir nevi dedikodu yapacağım size...Dinlerseniz, pardon okursanız pişman olmazsınız benden söylemesi...

Çünkü, size tanımadığınız hatta benim de tanıyamadığım nefsimi şikayet edeceğim.
Bir türlü geçinemiyoruz kendisiyle.Hep muhalefet oluyor bana.Yediğime, içtiğime, giydiğime karışıyor. Onlar da olsa iyi yazdıklarıma bile karışıyor.Yazdığım yazıları, şiirleri daha kontrol etmeden hemen bulduğu platforma asmak istiyor.Yetmiyor, asar asmaz, kaç kişi okudu,kaç kişi yorum yaptı? Falan filana kaptırıyor kendini.Bir sürü zaman harcıyor bana inat.Defaeten söylüyorum, "Yeter! Gel etme biraz da oku. Okuduklarını çoluğuna çocuğuna anlat.Yok illa yazacak.Bari yazdıklarını oku, o da yok.Yani evin içine yabancı, yabancılara evin içi gibi davranma diyorum. Ama kime diyorum.Hiççç bana mısın demiyor.?"

Bu yüzden geçen gün iyi bir kavga ettik kendisiyle.Yazıyı yazmış birkaç siteye asmış ondan ona koşturuyor."Kalk’!Bari yatsı namazını kıl, sonra devam edersin" dedim. Gece üç’e doğruydu kalktı. Zar zor üfleye püfleye namazını kıldı.Sonra yattı.Yattı yatmasına ama sabah namazını kaçırdı.Bir defa kaçırsa birşey demeyeceğim. Bunu kendine adet edindi. Bir iki itiraz ettim.Sonra, zamanında yattı. Tabi, zamanında yatınca zamanın da kalkılıyor. Eee hasta dedim ya. Yazma hastası, ille yazacak.Gece sabahlara kadar oturacak o bilgisayarın başında. Sonra...neyse dostlar...Şimdi gelebilir yanıma.Sizden bi ricam olacak,bana bir doktor ismi verseniz. Bu bizim hastayı ona götürsem...Efendim, duyamadım. Kim dediniz? Dr.Ruhi SAĞLAM’ mı? Nerdeee...

Ona da gittim. O da "Otur, sana birşeyler anlatayım "dedi. 

Kendini toparladı bir iki öksürük derken...

"Sana, ilk yaratılıştan başlayacağım olayı çözmeye" dedi ve anlattı;

Dünyanın yaratılış gayesi Allah’a kulluktur.Avami tabirle imtihan dünyasıdır üzerinde gezindiğimiz arz.Arz ve arş arasında nefes alan insanoğlunun imtihanıdır burası.Hz.Adem’in topraktan yaratılışından beri başlamıştır bu imtihan silsilesi.İlk imtihanı Adem (AS) ve Havva anamız vermişlerdir.Sonrasında meleküt aleminin itirazı gelmiştir.Bu itirazı Yüce Allah Kuran’ı Kerimde şöyle anlatıyor:

"Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım,"buyurduğunda; Melekler:"Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa ki biz, seni överek yüceltiyor ve seni takdis ediyoruz,"dediler(Bakara,2/30)

Meleklerin itirazı, "Ben, balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir insan yaratacağım. Onu yaratıp, ona ruhumdan üflediğimde, hemen ona secdeye kapanın(Hicr,28–29) " ayetinden anlaşıldığı üzere, bu yeni yaratılanın, kendilerinden farklı. Allah’a halife olmaya layık birisi olmasından ileri gelse gerektir. Fakat, Allah, "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim" kelamıyla melekleri uyarmış ve Âdem Aleyhisselama, bütün isimleri öğretmiş, sonra onları, Meleklere göstererek: "Eğer sözünüzde samimi iseniz, bunların isimlerini bana söyleyin"(Bakara,2/31)buyurmuştur.

Bunun üzerine melekler:

"Sen münezzehsin, öğrettiğinden başka bizim bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz sen hem bilensin, hem Hakimsin, dediler"(bakara,2/32)

Ayetin devamını Kuran-i Kerim’den dinleyelim:

"Allah: Ey Adem! Onlara isimlerini söyle dedi. Âdem, isimlerini söyleyince, Allah: Ben göklerde ve yerde görünmeyeni biliyorum, sizin açıkladığınızı ve gizlemekte olduğunuzu da biliyorum, diye size söylememiş miydim? Dedi."(Bakara,2/32–33)

Neticede Melekler, hep birlikte Âdem Aleyhisselama secde ettiler. Böylece insan, yaratılır yaratılmaz, Allah’ın lütfuyla, Allah’a halife olabileceğini ispatlamış oldu. Topraktan yaratıldı ama Melekler, önünde secdeye kapandılar.

Melekler arasında bulunan iblis. Âdem’e secde etmemekte direndi. Tabii ki bu direniş, aynı zamanda Allah’ın emrine de karşı çıkıştı. Olayı yine Kur’an-i Kerim’den dinleyelim:

"Andolsun ki, sizi yarattık, sonra şekil verdik, sonra meleklere, Âdeme secde edin dedik; iblis’ten başka hepsi secde etti, o secde edenlerden olmadı. Allah:’sana emrettiğim halde seni secdeden alıkoyan nedir? Dedi. -Beni ateşten, onu çamurdan yarattın ben ondan üstünüm cevabını verdi. Allah’ın oradan, orada büyüklenmek sana düşmez, sen alçağın birisin dedi. İblis: İnsanların tekrar dirilecekleri güne kadar beni ertele dedi. Allah: Sen mühlet verilenlerdensin dedi. İblis: Beni azdırdığın için Andolsun ki, senin doğru yolun üzerinde insanlara karşı duracağım; çoğunu sana şükreder bulamayacaksın dedi. Allah: Yerilmiş ve kovulmuşsun, oradan defol; andolsun ki insanlardan sana kim uyarsa, onları ve sizi hepinizi cehenneme dolduracağım. dedi"(Araf,7/11-18)

İste böylece, insanla iblis arasındaki mücadele de başlamış oldu. Bu mücadelenin kıyamete kadar süreceği, yukarıda ki ayetlerden de açıkça anlaşılmaktadır. Yüce Allah, şeytanın aldatma planlarını Kitabında bizlere haber vermekte ve şeytana..."Kullarım üzerinde senin nüfusun olamaz. Ancak sana uyan sapıklar bunun dışındadır,(Hicr,42) uyarısında bulunmaktadır. Şeytanın insan üzerinde bir nüfus sahibi olmayacağını belirterek biz kullarını şeytana karşı metin olmaya çağırmaktadır.

İşte Hz.Adem’e isimlerin öğretilmesi okutularak yapılmıştır.Önce okumayı bilmeliyiz.Bu okuma sadece kitap okuma değildir. Kişinin dünyayı okuması, hayatı okuması, kendini okuması v.s.ile başlar.Sonrasında İki Cihan Serveri Hz.muhammed (SAV) gelen ilk vahyi hatırlayalım. (İKRA=OKU)...Ümmi olan peygamber Efendimiz "Ben okuma bilmem" dedi.Cebrail (AS) onu üç defa kucaklayıp sıktı.Efendimiz kendinden geçmiş vaziyette eve geldi.Sonra...vahiyler yirmiüçyıl sürdü. Rabbinden aldıklarını halka anlattı. Bu Tebliğ idi...Tebliğ okuduğunu anlatmakla olur. Anlatmak sohbettir.Sohbet muhabbettir.Muhabbet, Hz.Muhammedir(SAV).Burada anlatmak istediğim şudur özetle;Bu platformaları dolduran binlerce kişiler olarak hastalığımız olan yazma hevesimizi biraz da okuma ve anlatmaya doğru meyl etsek.Yani yazma hastalığımıza şifa olan okuma ve okuduğumuzu anlatmak olan"tebliğ"görevimizi unutmasak...
( Okumak Şifa, Yazmak Hastalıktır... başlıklı yazı Arzeni tarafından 18.05.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu