Hayatın ben tarafı bulutlu… Hayatın sen tarafı güneşli… Hayatın ben tarafı dikenli… Hayatın sen tarafı güllü…
Hayatın ben tarafı hep sen tarafından bir eksiktir. Arada bir harflik oynama vardır ve bu sonsuza değin böyle kalacaktır. Ben’den yola çıkıp sen’de yok olacak olanadır hitabım. Ahirde ben sen kalkacak biz olacak herkes her şey!
Bazen alıp başımı cehennemin en dibine kadar gideceğim geliyor. Nasılsa bileti kesen sensin! Uçurum kenarı olsun lütfen! Garantili bir yolculuk olsun. Gidişi olsun ama dönüşü olmasın. Aşkın zebanilerini göreyim, cehenneme dek yolun var diyenlere kılavuz olayım. Aşkın sürgünüyüm sen ülkesinde. Mecnun misali çöle sal beni, Yusuf misali zindana koy beni!
Ben imkânsız ayrılıkları severim. İçe işleyen hasretleri. Diş ağrısına benzeyen terk edilişleri. Ham bir yemeğin mideye oturması gibi kalbe oturan ve hazmedilmeyen ihanetleri tanırım. Kezzaptan beter vuslatları severim. Yanardağ olsa içerim bir kadehte, buzdağı olsa çarpar geçerim bir gidişte. Galiba ben koyu bir çay kıvamında demini bulmuş hüzünleri seviyorum.
Bana rest çekme!
Bana jest de yapma!
Pes dersin sonra üzülen sen olursun daima!
Kendimi o kadar yalnız hissediyorum ki sanki yağmurun altında kalmışım ve
iliklerime değin ıslanmışım gibi bir his duyuyorum. Bilmiyorum neden bu ruh haletine giriyorum. Neden durup dururken ağlamak istiyorum. Yüreğimi tam ortasından ikiye yarıp millete göstermek istiyorum: “Bakın hep yâr izi!” diye… “Yara izi değil yâr izi…”
Neden bu dünyada yapayalnız olduğumu zannediyorum. Neden ben diyorum hep? Tanrım neden ben? Çekilmez dertlere düşen ben, dinmez yaşlara gark olan ben, bitmez kalp sancılarına duçar olan yine ben! Hep ben, tek ben, sadece ben… Arabesk bir tavır içerisindeyim, en uçlardayım.
Bazen alıp başımı cehennemin en dibine kadar gideceğim geliyor. O an sen aklıma düşüyorsun. Ağlamaya başlıyorum bir lise talebesi gibi. Gözlerin kevser oluyor bana sözlerin abı hayat… Ben sensiz yapamam diyorum o zaman ver elini cennete gidelim beraber diyorum. Cennetin en dibine kadar yolun var demeni arzu ediyorum. Bu bir iç yolculuktur, seninle olan cennet yolculuğudur. Gül yolculuğudur, şen şakraktır bu yolculuk. Sensiz olan ise cehennem yolculuğudur; kül yolculuğudur, nale ve efgandır bu yolculuk.
Hayatın ben tarafı sulu sepken… Hayatın sen tarafı eleğimsağmalı… Hayatın ben tarafı uçurum… Hayatın sen tarafı renkli mi renkli…
Ben zor sevdaların adamıyım. Pes etmem kolay kolay, es geçerim her şeyi bir kalemde. Nizami olan pozisyonlar bana ters, anarşist tavrılar içinde büyütürüm sancıyan yanımı. Kanayan yarama kendi ellerimle tuz basarım, yüreğime fitili ben sokarım. Kendi adımı ilk ben çizerim yanlışa düştüm mü? Tetiği çeken el benimdir, kasteden başkası değildir bana, sözü yazan el benimdir, başkasına düşmez bilirim. Kesilecekse dilim ben keserim ;bitirilecekse kullanım süresi aşılmış aşkı ben bitiririm. Bu kalem benim; bıçakla yontulmuş ağzı, jiletle keskinleşmiş iki yanı.
Cehenneme giden yollar arzularla dolu, sahte bakışlarla süslü, yapma kahkahalarla yankılı, cazibeli mi cazibeli hatunlarla şen. Seç beğen al pazarında kendi günahını kendin seçip alıyorsun. Günahın kadar konuş lafı ilk söyleniyor burada. Günahı büyük olan kutsal sayılıyor ve birer büyük günahkâr olma yolunda mücadeleler başlıyor. Seninle hiçbir zaman büyük birer günahkâr olamadık ama her gün ah çektik.
Ah biçare insan! Ah naçar insanlık! Bundan gayri herkes kaçar misli misli… Cehennem yolları ateştendir, camdandır, kuyudandır, bataktandır. Cennet yolları güldendir, çimendendir yetmedi atlas bir yeşildendir.
Hayatın ben tarafı cehennem!
Hayatın sen tarafı cennet!
Hayatın ben tarafı soğuk mu soğuk!
Hayatın sen tarafı sıcak mı sıcak!