“Bütün kadınlardan uzaklaşıp bütün adamları dost bellediğim günden beri bütün

İnsanlar hayatımın içine etti..
İkisinin aklıda sadece “farklı şeylere” çalışıyormuş anladım.
Bu kadar paspalken bırak yazacak bir şeylerim olsun…”

 

Bütün sözler yitiyor aklımda.
Suskunluk bir cenin olmuş düşmüş gökyüzüme…
Sussam da artık nafile…
Arındır beni bu yalnızlıktan…
Nice sultanlara kafa tutmuşum, Fatih’e, Alparslan’a hatta Züleyha’ya…
Şu halime bir baksana pek bir Hürrem yürekliyim ‘anlasana…

 

Günahkârlığımın altında bir çocuk yatıyor hala…

Masum ve masum…

İçimde içimi  katleden bir adam var,

İçimde ölen bir adam…

Yaşadıkça anladım…’olsun…

 

Ben her Halil Sezai şarkısında seni düşünürken sen uyuyorsun odanda

— başka bir adamın kollarında… ‘olsun…

 

Olmasın arkadaş olmasın!

 

Yüzünü gördüğümde, anlıyorum ki her şey hiç bir şey..
Hayallere daldığımda;
Hiç kimse silemesin yüzündeki o yasadışı gülümseyişi.
Sırf bunu seviyorum diye tutuklasınlar beni.

 

Ellerimde derin bir yoksulluk dillenir.
Şimdi ne kadar konuşulursa o kadar açlığa düşer iz düşümler.

Ben seninle, yok olabilmenin varlığında yeniden doğdum..
Üşüdüm ve yerimde duramam, ısınamam yolsuzluğun katranında…

Bana bir aşk yudumla ve bak gözlerime; beni sakın karanlığa kapatma.
Her rükûda geçiyorsam kendimden, hepsi senin neferinden…

 

Yalnızlığımın ayrılığıydın sen.
Ne zaman gözlerine baksam uzaklara giderdim, çok uzaklara…
Ayrılırdım benden, çıkardı ruhum bedenimden…
Neredeyim acep bir bilsem…
Bu abu derya ütopyasında aşkın iliklerinde zerre olabilsem

 

Sen milad’ım..
Seninle değişen yaşantım gene seninle aynı kalırdı.
Sen gidersin ve bin bakış borçlu kalırsın bana,

Bende gene kaybederim bu aşk oyununda.

Şimdi Nazım misali bende herkes gibiyim.
Herkes gibi acı dolu, herkes kadar yalnız, herkes kadar kalabalık…

Nerede olursam olayım üşüyorum..
Hint kumaşında olsa üzerimde saçların örtülmeden üzerime dinmez bu titremeler

Erkekler de ağlar bu arada.
Bir fincan çayın sıcaklığını yüzüne üfleyerek ağlar.
Suskunluğumu Hiroşima’da duydular.
Ve hep ölülere benzedi çocuklar.

Kar yağar durur ayakuçlarıma ve ben kimsenin duymayacağı bir aşkla tutunurum iliklerime…

Ne söylesem; suskunluğundan ağlayacak bu şehir..
Eros un okları ile vurmuştun sen beni.
Bu gidiş hangi kulun kitabına sevap diye işlenir?

Hani sen ağlıyordun ve ben parmaklarımın ucu ile silip gözyaşlarını, anlından öpüyordum.
Şimdi ben ağlıyorum.
Ne marifetli parmaklarım var ‘siliyorum gözyaşlarımı.
Ama dudaklarım anlımdan öpecek kadar yetenekli değil..
Parmaklarını istemem bana dudaklarını ödünç verir misin?

 

Romantik olmamı bekleme benden.
Sen yokken sadece ormantiğim kendime…

 

Gece devam eder ve ben tek günahımı düşünürüm…
Yaşlandıkça dizlerim çocukluğuma hasret düşüyor…
Üşürken sevmiştim ben seni ısınırım diye, şimdi kalbim kan revan…
Hangi günahın bedelini ödüyorum bilmiyorum ama sevabım olduğuna inanmak istiyorum.
Yoksa bütün dünyaya küfredeceğim…

 

Bu krizantem, bu kar tanesi, ellerimi usul usul okşar
Bir bebeğin elleri bile bu kadar minik değil
Dokunursan göz bebeklerime, her şeyi sileceksin…

 


İmtiyazların intiharıdır bütün duygularım.
Kokunu duymadığım her an nefes darlığım yüzünden çağrılsın hemen bir doktor.
Belki ölürüm ve ölümüm senin elinden diye avunurum.
Kolların tüm dünyanın gücünü üzerinde taşıyor.
Ve ben kaçamak kaçamak onlar dokunarak yaşıyorum.

Nefsi çoktan gerildi bu aşkın!
Gözlerimin her gördüğü kalbimin felaketidir.
Artık dünya başka bir yerde
Başka bir şekilde doğmalıydım seninle…

Babam olsaydın keşke ya da annem.
Et tırnaktan ayrılmazdı o zaman.

Ana sütüyle büyürdüm ‘ helal ederdin.
Babamın arkamda durması ile yürürdüm ‘ güçlenirdim.
Böylesi çok zor, üşüyen bir güneş gibiyiz şimdi.

Karşımdasın tam karşımda; karşında karşı olmaktan başka bir haltı beceremiyorum.
Yeniden sevmek istiyorum bu hayatı ve yeniden inanmak istiyorum Tanrıya…
Bütün bunlar sen bana bağırdıkça olanaksız!
Elbet dengesizim, elbet alt üst; çünkü aklımı başımdan aldın. “şuursuzum”
Dalları yapraklarından ayrılan bir fidan gibiyim
Ömrüm hep sonbahar ve savrulur yapraklar…

Ben seninle kimsenin yaşamadığı bir dünyada yaşamak isterdim.
O zaman kızamazdın bana
Ben seninle herkesin hiç kimse olduğu yere doğmak isterdim…
O zaman, işte o zaman:
Güneşin üşüdüğü bir şehri, içimdeki aşk ile terletebilirdim


15 Aralık 2011 ( onun doğum günü)

Ardahan

Emrah Sağlam

( Güneşin Üşüdüğü Yer başlıklı yazı Emrah Saglam tarafından 18.05.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu