Bu duyguyu anlamanı isterdim. Sanki bir
uçurumun başındayım ve kendimi bırakacağım uçurumun dibindeki sivri kayalıkları
görebiliyor gibiyim. Kurtuluş acaba burada mı? Bu bir çare ise kurtuluş yakın
demektir o zaman... Sevmek anlamını yitirdi artık, o nedenle belki de ümitsiz
ve bedbahtım! Hayır, seni hiçbir zaman böylesine sevmemiştim, demek geliyor
içimden, ama bunu söyledikten sonra benliğimden ve senden kaybedeceğim şeyleri
de hesaplamak zorundayım.
Ufak bir çocuk gördüm dün, boş bir arsada
tek başına oynuyordu. Olsa olsa üç, hadi bilemedin dört yaşında. Yanından
geçerken sağlıklı yüzü gülümsüyordu. Toz içindeki ellerini mahcubiyetini örtmek
için yüzüne kapadı. O an, çocukluk masumiyetinin ve yabanilik duygusunun
birlikteliğini fark ettim. Demek ki bazı duygularım daha ölmemişti. Buna
sevindim. Yaşamın, dünyanın haz alınacak yanları hâlâ var demekti bu.
Sevgili dostum, umutların ve yarınların
ürpertisi bazen sarıyor beni, zifiri karanlığı yırtan ışıklardan korkuyorum.
Oysa aydınlığın bir yaşayış, bir kurtuluş simgesi olduğuna inanmıştır herkes.
Bilirsin, bir ara roman yazardım.
Eserlerimin hemen hepsi tozlu ve örümcek ağlarından geçilmeyen raflarda,
farelere ziyafet çeken kağıt parçaları olarak hüzünle bakıyorlar bana. Onlar
için yıllarımı verdim, istedim ki ardımdan bir şeyler bırakayım. Binlerce sayfa
yazı için verdiğim saatlerin karşılığı olarak yeteneksiz görülme ödülüne
eriştim, şiş göbekli patronların alaycı bakışları altında ezile ezile yere
yapıştım.