Daha neler göreceğiz biz neler,
Şehir olmuş yanık yıkık köy hocam.
Kırk yıl hatır barındırmaz sineler,
Kahve öldü dem tutmuyor, çay hocam.
Yüze gülen sinsi dostlar pusuda,
Bulandırıp saklanırlar pis suda.
Mağdur olan haksız ise yasada,
Bu gidişle halimize, vay hocam.
Sokakları mesken tuttu ayılar,
Arkasında ense kalın dayılar.
Pis kokudan harap oldu duyular,
Edepsizler akıl verir, oy hocam.
Koca ülke suçluların adası,
Mağdurların duyulmuyor nidası.
Ahir zaman namertliğin modası,
Kahpelikle ölçülüyor boy hocam.
Yalakalar tepiniyor sırada,
Saygı neymiş, işin sırrı parada.
Dost elinden kaya tuzu yarada.
Sırtımdaki hançerleri say hocam.
Çaresizlik büyütürken çilemi,
Yürek yanar, baki kalır elemi.
Kahrımızdan bırakırız kalemi,
Kalbimizde kırılıyor fay hocam.
Kalleşlerin ensemizde nefesi,
Hırsızların dolup taşar kesesi.
Duyulmuyor gariplerin ah sesi,
Kulak ver de feryatları duy hocam.
Hain eller cebimize dalınca,
Garibandan nafakayı çalınca,
Geriye de üç beş kuruş kalınca,
Yandaşların arasında pay hocam.
Hilebazlar kümeslere dalıyor,
Tilki serbest tavuk darda kalıyor.
Figüranlar sahnede rol çalıyor,
Sıpa olmuş asil doru tay hocam.
Kalplerimiz doğruluğa atsa da,
Güneş günde on kez doğup batsa da,
Yalancının mumu sönmez yatsıda,
Hakikate son noktayı koy hocam.
Yıldız Toksöz