Türk eğitim sistemi bu yıl bir nesli daha heba etmeye hazırlanıyor. Bunlar, yeni eğitim sistemine geçilmesiyle birlikte zorunlu olarak okula gitmesi gereken 66 – 72 ay çocukları.
Daha önce benim oğlumun da içinde olduğu üç nesil her yıl SBS’ye girmek gibi saçma bir sisteme maruz bırakılmış, çocuklar hayattan zevk almayan, eve kapanan, üç yılın sınav kaygısıyla ergenliğin acımasız psikolojisi altında ezilmiş, toplumdan kopuk bireyler haline gelmişti. O travmayı hala atlatamadılar ne yazık ki.
Devrin uygulamasıyla üç nesil eğitimdeki deneme yanılma yoluyla heba edildi. Bakanlığımızın genel merkezinde ne yazık ki çocuk gelişimi uzmanları yok. Arkadaşların “Var, nasıl olmaz?” dediklerini duyuyorum, ama ben olmadığını, varsa da hiçbirinin “uzman” olmadığını, sadece “Haklısınız efendim, çok doğru bir uygulama efendim.” deyiciler olduğunu iddia ediyorum. Eğer hakkıyla işini yapan uzman olsaydı her yıl SBS uygulamasına karşı çıkar, yine işini hakkıyla yapan çocuk gelişimi uzmanı olsaydı 66 – 72 ay çocuklarının birinci sınıfa başlaması fikrine onay vermezdi.
Bakanlık, bu yaş grubundaki çocukların okula başlamasını istemeyen velilere rapor alma zorunluluğu getirmiş. Bu ne demektir: Sahte raporlar… Türk Tabipler Birliği de vatandaşla Milli Eğitim Bakanlığı arasında kalmamak için “Cezayı ödeyin, çocuklarınızı okula göndermeyin!” diyor.
Şimdi sormak gerekmiyor mu: Madem rapor alanları birinci sınıfa başlatmayacaksınız, o halde neden halkı bu işkenceye tabi tutuyorsunuz? Neden eşeği yokuşa sürüyorsunuz? Bu inatlaşmanın sebebi ne?
Bakanlıktan yapılan bir açıklama vardı geçtiğimiz günlerde: “Eğitimli veli 66 – 72 ay çocuklarını okula göndermek istemiyor.” diyorlardı. Buyurun şimdi! Eğitimli veli çocuğunu göndermek istemiyor, rapor alacak, göndermeyecek, hatta öyle veliler biliyorum, gerekirse cezasını öder, çocuğumu okula göndermem diyen; ama eğitimsiz, bilinçsiz, gariban velinin çocuğu sistemin kobayı olmaya mahkum!
İstanbul Milli Eğitim Müdürü’nün açıklamaları da eğitim sistemimizdeki hatayı açıkça ortaya koyuyor. Sayın müdürüm diyor ki: “Birinci sınıflarda mevcut kırk kişiyi geçmeyecek, ama bazı bölgelerde bu sayının üzerine çıkılabilir.”
Birinci sınıfın kırk kişi olması o çocuğun eğitimsiz kalması demektir. Örnek aldığınız hangi ülkenin modelinde birinci sınıf kırk kişidir?
Bir öğretmen kırk kişilik birinci sınıfa ne verecek, hangisini eğitecek, hangisini tanıyıp yönlendirecek.
Bizim eğitim sistemimizdeki hata asıl budur. Kalabalık sınıflar! Benim çocuğum 48 kişilik sınıfta eğitim aldı. Kalabalık sınıfın ne olduğunu iyi bilirim. Birinci kademede 40 ve üzeri kişilik sınıflar demek, öğrencinin iyi temel alamaması ve bu açığı kapatması için bilinçli velinin özel öğretmenler, dershaneler araması demektir. Bu sorunu çözmeden ne yaparsanız yapın, eğitimde başarıyı elde edemezsiniz. Sayın bakanım, sayın müdürüm, eğitimden randıman almak istiyorsanız, birinci sınıf 20 kişiden fazla olmamalı!
Milli eğitim bakanlığının çocuk gelişimi uzmanları, gerçek uzmanlar, neredesiniz? Şu memurluğu bırakıp uzmanlığınızı bir hatırlasanız artık!
Daha kaç nesil sizin suskunluğunuz ve emir kulluğunuz yüzünden heba olacak? Kaç nesil deneme yanılma yoluyla geliştirmeye çalıştığımız eğitim sistemimizin kobayı olacak?