Portakal bahçesinin kralı Çarli hava kararmaya
başladığında sessizce ağaçtan aşağı süzüldü. Bir ağacın altına gidip toprağı
çapalamaya başladı. Aradan yarım saat geçmeden portakalların hepsi aşağı inmiş
ve işe koyulmuş olacaktı. Bir gece devriye komutanı, Çarli’nin yanına geldi.
Çarli doğrulurken çapasını yere attı ve gülümseyerek sordu: “ Evet komutan,
haberler nasıl? “
Komutan:
“ Efendim, dedi, istilacı ısırgan otları sınıra
çok yaklaştılar. Isırganların başı, portakal bahçesinde portakal kalmasın,
ileri, diye bağırıp duruyor. Araya doldurduğumuz taşlar onları durduramazsa
diye endişe ediyorum. “
“ Endişelenmene gerek yok, komutan. Merak etme, taşlar onları durdurur.
Bırak bağırıp çağırsınlar. Sesleri kısılınca çekip giderler. Elma bahçesini,
armut bahçesini ve ötekileri defalarca uyarmıştık, ama bizi dinlemediler.
Sınırlarınıza taş döşeyin, ısırganlarla savaşmayın, sonu belli olmayan bir
maceraya atılmayın dediğimizde bizimle nasıl alay ettiklerini bilirsin. Neymiş
efendim, onlar korkak değillermiş. Isırganları duman ederlermiş. Sonuç ortada.
Bu duruma çok üzüldük, ama başka ne yapabilirdik ki? Her neyse, önemli olan,
bundan sonrası. Isırganlar bizden bin kat kalabalık. Ateşin sönmesini
bekleyeceğiz. “
Kral Portakal Çarli, savaşmamakta bu derece
kararlıyken ve savaş olmaması için gerekli önlemleri almışken, savaş olmasını
beklemek yanılgı olur. Isırganlar çok değil, üç gün sonra portakal bahçesinin
etrafındaki kuşatmayı kaldırıp çekip gittiler. Portakallarla ısırganlar savaşmamışlardı,
ama savaş olmadan da zafer kazanılabilirdi. Zafer portakallarındı, çünkü
portakallar olası bir savaşa ısırganları başlarından defetmek için
gireceklerdi. İşte, ısırganlar defolmuştu.
Kral Portakal Çarli, portakal bahçesini kurduğu belli bir düzene göre
yönetmeye devam etti. Bahçede zengin portakal yoktu. Zenginin olmadığı yerde
fakir zaten olmazdı. Özenme olmazdı, moraller bozulmazdı, kavga - kargaşa
çıkmazdı. Gül gibi geçinip giderlerdi. Nitekim gül gibi geçinip gidiyorlardı.
Yazan: Serdar Yıldırım