Bir ömür kaç kelime ile ya da kaç cümle ile anlatılır? Hayatı dolu dolu yaşamamışsan kelimeler yetmez… Çileyle ve zorluklarla geçmişse günlerin, bir günü bir asır gibi yaşarsın.


Kısa bir zaman dilimidir, deftere düşen... Yazarken, geçmişi yeniden yaşar insan. Belki korkar kendi yüzleşmelerinden… Sonuç geçmişi değiştirmez. Onlar benim gerçeğimdir, yaşanmıştır ve bitmiştir dersin.


Aylardan Aralık… Soğuk mu soğuk bir gece, oldukça rahatsızdım. Kimseye söyleyemiyordum, sancılarımın başladığını... Neden utanıyorsam? Saklamaya çalışıyordum, sanki kendi başıma gizli doğurabilecekmişim gibi…


İlerleyen saatlerde, sancılarım dayanılmaz olmuştu. Eşime, “Kalk gidelim doğum başladı,” diye seslendim. Ses yok, çoktan sızmış... Taksi çağırıp en yakın hastaneye gittim. Hemen doğuma aldılar. Benim ve bebeğin kalp atışlarını dinlediler. Hemşireler koşturuyor, “Anneyi kurtaralım!” diye… Bağrışıyorlar…
 

  “Ne oldu lütfen söyleyin?”diyorum...

 
 Ben de endişeleniyorum. Gözümü yeni yıla, yeni güne açıyorum bir kızım olmuş. Önce yaşıyor muyum diye etrafa bakıyorum. Sonra kızımı getiriyorlar hemşireler…  Pamuk gibi teni, yumuk yumuk elleri var. Herkesin yavrusu güzeldir… Benimki sanki başka bir güzel görünüyor bana... Mutlululuğum, boğazımda düğümleniyor o an… Sanki mutsuzluk, perde çekecek gibi hissediyorum geleceğimize…

Bebek pek istekli gelmemiş dünyaya, sanki yaşayacaklarını biliyor gibi… Kızımın da benim de sağlık durumumuzun iyi olduğunu söylediklerinde,seviniyorum.
 
 “Şükür!” diyorum, ‘’Her şeye rağmen şükür!’’


Herkes bir bekleme içinde… Baba gelip ziyaret etsin, geçmiş olsun deyip kızını kucağına alsın diye…Ama yok …


Onun eşi, kızı bir şişe içki...

Aradan zaman geçiyor, kızım büyüyor. Daha iki yaşındayken baba çıkıp gidiyor, bir daha da gelmiyor. Bizim yaşantımız o zaman başlıyor. Düşünüyorum," Elimde küçük bir çocuk ne yaparım, hayatımızı nasıl idame ettiririz?" diye...


Aileme durumu açıyorum… Onlar, “Senin yerin, eşinin yanı,” diyorlar. İyi de nerede o eş? Gel gör ki laf anlatamıyorum. Kendimi toparlayıp iş arıyorum.Kısa zaman sonra buldum. Başlıyorum çalışmaya… Bu arada kızıma bakıcı buluyorum.


Birkaç ay sonra bodrum katında, rutubetli ufak bir ev bulup, taşındım. "Şimdilik bize yeter" diyerek, gelecek planları yapmaya başladım. Bir gün kesinlikle çocuğuma ve kendime iyi bir hayat sağlayacağım diye hayata tutunmaya çalışıyordum.

İş yerinde üst düzey yöneticilerden birisi benimle ilgilenmeye başladı. Oralı olmadım… Kimlikte dul yazınca, tüm zihniyetsizlerin hedefi oluyorsunuz. Ben de arkama bakmadan işten ayrıldım. Birkaç işyerini gezdim, telefon numaramı bıraktım, hiç ses çıkmadı. Beni düşünceler aldı. Kış yaklaşmakta, odun, kömür alınacak… İsyan etmeden Yaradana sığınıyordum.

Günler geçiyor, ben birçok gece uyumadan sabahlıyordum. Tek çarem çocuğumu alıp ailemin yanına gitmek... Kızsalar da kovsalar da başka şansım yok…


Kızımla yola çıktık. Bir iki gün annem hiç konuşmadı… Sonra oturup konuştuk, beni anlamıyordu, eski devirlerde kalmış düşüncelere sahipti…
 
 “Bu evden gelinlikte gittin, kefenle gelecektin” diyordu…
 

İki ay ailemle yaşadım. Annemin baskıları, benim psikolojimi fazlasıyla bozdu… Kızımı aldım deniz kenarına gittim. Kararlıydım, onunla denize girip bir daha çıkmayacaktım. Kız kardeşim arkamdan koştu, “Abla ne yapıyorsun?” deyip, bana engel oldu.


Benim için ölüm kurtuluştu. Zaten yaşayan ölü gibiydim. Sonra kendimi toparladım. İstanbul’a geri döndüm. Önce eski bir arkadaşıma gittim. Birkaç gün orada kalıp, yeni bir iş buldum. Biraz gülümsemeye ve tekrar hayata umutla bakmaya başlamıştım. Bana ihtiyacı olan bir çocuğum vardı. Hem anne hem baba olmak beni yormuştu ama öyle zeki bir çocuktu ki sanki bana destek olmak ister gibiydi çoğu zaman…


Kurduğum yeni düzende yaşam savaşı verirken, kızım büyüdü. Ana sınıfına başladı. “Anne babamı bulalım okul çıkışı onunla gelin, beni okuldan alın. Birlikte evimize dönelim. Arkadaşlarım hep öyle yapıyor.”dedikçe,  içime hançerler saplanmış gibi hissediyordum.

“Kızım baban sağ, nerede olduğunu bilmiyorum!” diyemiyorum,  “Öldü”  hiç diyemiyom… Sessizce evimizin yolunu tutuyorduk. Cevapsız kalan soruları her geçen gün azaldı.

Zaman her şeyin ilacı, birçok yarayı açtığı gibi de kapatıyor ama bu yara kapanmayan bir yara oldu bizde. Kızım şimdi büyüdü. Genç bir kız oldu. Her şeyin farkında, babasını sormuyor ama biliyorum ki içinde yanıp kavrulan bir köz var. O köz hiç sönmeyecek. Sadece bir şişe bir hayatı değil hayatları mahvedebiliyor.

 

(Yaşamdan bir hikâyeyi, bir annenin diliyle anlatmaya çalıştım. Umarım beğenirsiniz.)

 

( Hayata İsyan başlıklı yazı GamzeYAĞMUR tarafından 21.10.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu