Nerede o eski bayramlar? Nerede o eski günler? Nerede o eski sebze ve meyveler?
Günlük hayatta çok sık rastladığımız sorular oldu artık bu cümleler.
Ben şimdi size farklı bir soru soracağım: Nerede o eski babalar?
Sanırım geleneksel babalık dönemi artık sona erdi. En azından ben oğluma karşı
bu gelenekçi yapıdan sıyrıldım.
Yanlış anlaşılmasın. Elbette ki bunu söylerken bizlere ait saygı sevgi geleneğinden
kutsal aile yapımızdan taviz verdiğimi zannetmeyin.
Oğlumla arkadaş gibiyiz. Bir hata yaptığında ilk konuşacağı. İlk çare arayacağı insan
benim.
Bunun en önemli sebebi hatalı da olsa her zaman anlayışla karşılamam ve birlikte çözüm
aramamızdır.
Oğlumun bir kusuru olduğunda şöyle bir geriye çocukluk günlerime dönerim.
Mutlaka onun o gün işlediği kusurun bir benzerini eskiden bende yapmışımdır.
O zaman babamın bana karşı olan tepkisi gelir aklıma. Ve ben Geleneksel bir
baba gibi davranmam.
Ben oğluma, oğlumsa bana bir birimizi sevdiğimizi rahatça söyleyebilir, sevgimizi kolaylıkla
gösterebiliriz.
Bir evladın babasına babacığım diye hitap etmesi kadar güzel bir şey yoktur. Hele bir de
gözlerindeki o sevgiyi, o muhtaçlığı hissedebiliyorsanız ne mutlu size...
Ben gelenekçi babama hiç babacığım diyemedim. Hatta yazmakta bile zorlandım.
Yetmişli yıllarda Eskişehir'de Üniversite öğrencisi idim. O yıllarda bırakın cep telefonlarını
evlerimizde sabit telefon bile yoktu.
Bu nedenle uzaklardaki akrabalarımızla haberleşme mektupla olurdu.
İşte bu noktada acı acı gülümseten esprili bir anımda var:
Bir gün sevgili babamdan bir mektup aldım. Halimi hatırımı soruyor. Derslerime iyi çalışmamı,
öğrenci olaylarına karışmamı öğütlüyordu.
Ona cevap yazmak için kağıdı kalemi aldım. Masanın başına oturdum.
O an mektuba nasıl gireceğimi düşündüm. "Baba" Diye bir hitap şekli ile başlamak olmazdı.
"Babacığım" Kelimesi ise alışmadığım. Cesaret edemediğim ve hiç kullanmadığım bir sözcüktü.
Dakikalarca ne yapacağımı, nasıl başlayacağımı düşündüm.
O sırada kapı çaldı. Çok sevdiğim arkadaşım Diyarbakırlı Turgut ziyaretime gelmişti.
Ne yaptığımı sorunca: Babama mektup yazmaya çalışıyorum. Ancak bir türlü nasıl hitap edeceğimi bilemiyorum dedim.
"Nasıl yani?" Dedi Turgut
Nasıl olacak mektuba Baba diye giriş yapılmaz. Babacığım desem diyemiyorum. Kısacası çaresiz kaldım.
Turgut bir an düşündü ve sordu.
Peki baban nasıl hitap etmiş sana...
Onun ki kolay tabi dedim. "Oğlum Fikret" Diye başlamış söze.
Hım dedi Turgut, peki ismi neydi babanın?
İsmi Ahmet diye cevap verince.
Yaz öyleyse dedi "Babam Ahmet"
Sonra ikimizde kahkahalarla gülmüştük.
Turgut'u yolcu ettikten sonra tekrar kağıt kalemi aldım ve zor da olsa babacığım diye başladım mektuba.
O gün gülmeye neden olan bu anıyı şimdi her hatırladığımda içim burkulur.
Ben:
-Oğlumun büyümesine izin verdim.
-Onu bugünkü halimle değil, hep kendi çocukluğum ve gençliğimle kıyasladım.
-Gelişmesine katkıda bulunarak kendisini mutsuz ve yetersiz hissetmesini engelledim.
-Ona arkadaş gibi davranırken, babası olduğumu da unutturmadım.
-Hiçbir konuda onu beceriksizlikle suçlayarak, kendimi ulaşılmaz göstermedim.
-Haksız olduğunu söylediğim zamanlar olsa da onunla inatlaşmaya meydan vermedim.
-Elimden geldiğince ona zaman ayırdım. Ve onu dinledim.
Ben babama saygı duydum. Ama hep korktum ondan.
Ama benim oğlum benden korktuğu için değil beni sevdiği için saygı duydu.
Babamı genç yaşta kaybettiğim için oğlum babamı göremedi.
Bilmiyorum görseydi dedeciğim diyebilir miydi?
Sanırım torun sevgisi ile gelenekçi ve asabi babamın yüreği yumuşar,
dolayısı ile oğlum bu sevgi dolu sözcüğü dedesine söyleyebilirdi.
Babalar ve oğullar, babam ve oğlum tarzında öyle çok şey yazılmış ki
hatta filmlere konu olmuş.
Bu anlattıklarımda naçizane benim yüreğimin sesiydi...
Bu arada oğlumun adı Barış.
İşte geldik gidiyoruz oğlum
Adını Barış koydum
İyi ki koymuşum yavrum
Sana her bakışımda
Yurt sevgisini
ve barışı görebiliyorum
gözlerinde
İşte geldik gidiyoruz oğlum
Adını barış koydum
Sahip çıkın Cumhuriyete
İzin vermeyin
her türlü hıyanete
Sahip çıkın
Atamızdan kalan
bu kutsal emanete
İşte geldik gidiyoruz oğlum
Adını barış koydum.
Benim yolum senin yolun
Hür yaşayın mutlu olun
Bölünmez bütün Vatana
Gerekirse şehit olun
İşte geldik gidiyoruz oğlum
Adını barış koydum
Bu Vatan
ve Cumhuriyet
Ekmeğim
aşım
suyum
Benim yolum
senin yolun.
Adınla
bin yaşa oğlum...
Mehmet Fikret ÜNALAN