aşk, kimi zaman denizi olmayan bir şehirde taş binaların arasında kaybolmaktır… beraber yürüdüğünüz sokaklarda tek başına yürümek, beraber geçtiğiniz yollardan arabanızla tek başınıza gitmektir… bazen kızmaktır ona “neden yanımda değilsin ki?” diye, bazense gün saymaktır gelmesine kaç gün kaldı diye…
ona aşık olduğun o yerin önünden geçtiğinde iç geçirmektir,
“vaay be kaç yıl oldu” diye… kendini kaybedip onu düşünürken, onun evinin
yolunda bulmaktır kendini…
aşk, kimi zaman denizi olan bir şehirde dalgaların kıyıya vuruşunu
izlerken onu düşünmektir… gelsin diye beklemek, arasın diye gözünü telefondan
ayırmamak, sevmediğin bir şehri sırf onun yüzünden sevmektir… bazen kızmaktır
ona “neden yanımda değilsin ki?” diye, bazense gün saymaktır tekrar o denizsiz
taş binaların olduğu şehirde ne zaman yanyana uyuyacağız diye…
sırf onu görebilmek için saçmasapan bahaneler uydurarak evden
çıkmaktır, “işim var sonra gelir seni görürüm” diye… kendini kaybedip onu
düşünürken evin yolunu kaçırarak, şehirler arası yolda bulmaktır kendini…
aşk, iki şehire sığabilir sevgili… ancak içinde biz varsak…
yoksa bu iki şehrinde “aşk”ta bir yeri olmaz…
Yazarın
Önceki Yazısı