Nedir şimdi bu yazı? Nesirler tükenmedi henüz, şiir boyut değiştirmedi, yazan
kalemler kırılmadı. Nedir o halde bu yazı? Hiç iddiam olmayan bir hayatta,
aşkımı ortaya sürüyorum bu yazıyla. Sana değil ama sevgili… Sen hariç, tüm
dünyaya bildiriyorum sevdamı. Aşknümadır ya bunun adı… Ama sana değil… Dedim ya!
Sen hariç, herkese ilanım!
Gerekli gereksiz akıp giden
geçmişime
Affedilecek onca kara suçun ardı sıra
Sessiz ve bir
bilmece…
Yakuttan kaçırdıklarıyla ışıl ışılsa gece
Her yıldıza bir
gardiyandır bu ayrılıklar ki mütecelli.
Oysa bin âşık dökse oynaşmasını
hecelere
Bir tek şiirim çıkar kınından usul ve ince
Mütevelli sayıp
yüreğime batar ki
Bu hep aynı tesellidir dilimde, pelesenk
gibi!
Geçmişe yönelik ne kadar günahım varsa, şimdi, şuracık da can
çekişecek. Ve ben gözümden süzülen son damlaları arkalarından ağıt sayacağım,
sarf ettiğim onca emeğe bir nevi saygı gösterisi için son ziyafette adını
koyacağım o akıp giden ve yine geçmişime gömülecek yaşlara. Gözyaşlarının ismi
olur mu? Olur elbette!Ama ilk ve son isim aynıdır; üç nokta öncesinde ve üç
ünlem sonrasında, “…/……./!!!”, yani 37 yıllık hayatımda, yedi harfli bir kör
bilmece.
Oysa gamzeye dolması beklenen sen değildin hüzün
Sen değildin
gidilmesi gereken
Hep aynı mahaccede adın!
Artık otur yerli
yerince,
Doku kendi türkülerini öyle ahkâm kesmeden.
Bu sevda, daha
kaç mil çeker gözlerime, bilinmez. Bilinmezliklerle dolu heybemi yinede bir
yerlerde bırakmaya kıyamıyorum. Terk etmek değil hem kaderim… Terk edilmek!
Beklemeye sabırlı dilim artık asileşiyor. Asileşirken tüm duygularımla aynı suç
birliği içerisinde, ruhumu ele geçiriyor. Ve daha kaç gece remel bekler
yollarına, bilinmez. Bilinmezliklerle dolu heybemi, ah şuralarda bir yere
bırakabilsem ki eni sonu bunu da başaracak olmamın, bilinçaltına verdiği bir
huzur sarıyor ıslak ıslak yüreğimi. Çünkü biliyorum;“Artık aşk yok!” naraları
ile tüm hayaletler, ayrılığımızın kapısında beklerken, ruhu toprağına iade etmek
zor olmasa gerek. Yok, zor değil işte, biliyorum!
Öncesi bir gençlik
hatası idi diyelim
Ya bu anarya aşkın var mıdır bir açıklaması?
Bir
bilmeceyi sayıklarken dudağım
Bin bir geceye tutsaklığı ruhumun
İzahı yok
ki bağışlansın suçun/m!
Aşk öyle bir ters açılı ateş ki… Lafa başlarken
niyet başka, girince başka hale giriyor dilim. Nefretim aşkımı aşıyor gibi
gözükse de, insanoğlu ancak çok sevdiğine kızar. Kıskançlıkla yangını daha da
alevlenirken… Ve aslında doğru insana denk düşmediğinin bilincindeyken… Asla bir
araya gelmenin imkânsızlığına doymuşken… Ve elindeki küfürleri geçtiği yollara
bırakırken, bulunmasını da dileyerek… Hakikatte, salt sevdiğini haykırır tüm
evrene. Öyle çok severseniz, böyle çok nefret edersiniz. Basit bir matematiktir
bu. Bir kadın, bir erkek… Eşittir… Önce kısa bir an yangın çıkar… Sonra erkek
çarçabuk söner. Sonra kadında yıkımlar… Adından öteye gidemez adımlar… Her yeni
güne başlarken bir umut, tekrar arayacaktır temennisi… Her yeni gün batımında,
aramamıştır, yepyeni hayal kırıklıkları ve dipdiri nefret tohumları… Bu da bir
çeşit anarya yaşamdır. Dön dolaş hep aynı aşka takılı kalır yürek pikabı, aynı
şarkının o nakarat kısmı dudağı yaralar, binlerce kez. Kanayan dudaktır önce ya,
sonra tüm dolaşıma katılır o kandan daha kırmızı olan ölümcül sıvı. Kanlarımızla
yaşarken, ihanete uğrayan halinde aynı kan ile yaklaşırız ömrün sonuna, bile ve
isteyerek.
Hak etmediklerimi şimdi assam bir dilek ağacına
Dallarında
bile filizlenecekken o çok sesli adın
Derin ve ağır bir inilti…
Söyleyecek
sözümüz olduğunda diye beklerken
Bir musalla taşında buluruz o ölmez denilen
aşkı
Oysa edilen yeminler kadar kutsaldı gözyaşlarım
Kutsaldı ya bu aciz
kadınlığım…
Sahi heba oldu onca yıla sığdırdığım sırlarım
Şimdi bir Mektuf
limandan arta kalanlarım
Bir buruk elveda, bir yarım şiirden yana
Yamadır
aşkım!
Bu nasıl bir yazıdır? Bu nasıl ilandır? Nesirin katliamı, şiirin
evrim geçirmesi… Yok! Olsa olsa genetiği oynanmış bir çalışmadır. Zamane
aşklara, zamane yazılar… Acemi âşıklara, acemi notlar… Yok, yok… Korkak
sevgiliye, terk edip gidişine en iyi cevaptır. Sahi hatırlarsan demiştin ki;
“Benden ne köy olur, ne kasaba!” Oysa isteseydin senden ne şehirler kurardım bu
dünyanın tam ortasına!
Oysa nakaratında buluşmak vardı bir
serenadın
Neyse…
Durul gök ve deniz
Hayallerimin salası okunur hep bu
vakit, takatsiz…
Bir ayrılık şarkısı kulaklarımıza değer, geçer
inceden
Denli, densiz…
Ki içimdeki ölüler hepten
huzursuz.
Artık;
İzbe aşkların kör bekçisi olmaktan geçmişim
Çatılmış
kaşlarıma eşlik ederken o nem
İki serçesinde parmağımın
Adını teşbih gibi
ezmekteyim.
Artık anlatıp son masalını
İçimdeki tek kalan çocuk
yanıma
Usulca git sevgili…
Bir bilmece ve bin bir gece
Ve sonrası
yeminliyim yollarına
Dindi ne yazık ki tüm med cezirlerim!
Bir başka
ilana kaldı yüreğime zulaladığım duygularım. Kadınca sevmenin doğası bu! Sevgi
ile aralıyorsunuz dudaklarınızı… Kızgınlıkla dağlanıyor nefesiniz. Ciğersizlik
oluyor göğüs kafesinizin bir genişleyip, bir daralması. Sonra sevdiğinizin size
verdiği ve içinize çektiğiniz yarım canı, iade ederken… Herkes gibi oda biliyor
öleceğinizi ama bekliyor işte! O halde bekletmemeli gözyaşlarımın isim babasını…
O halde şimdi nefesi geri verme zamanı… O halde şimdi ölmek zamanı. O halde
sevgili… O halde… İlanım başka bir zamanda başka bir yaşam şekline
saklanmalı!
Her aşknüma
Her yüreğin en izbe köşesine yazılır
Ve
aşkların hepsi muktefidir
Ve yürekler teberru, okunmaz
asla!
A.gül/Kasım.09.