"adım kayıp kuşak
doğumumdan önce yakılmış
mukaddes kavgaları anlatan kitaplar
şimdi küllerin arasında arıyorum
varoluş sebebimi"
sokak lambaları
kimsesiz yolları aydınlatıyor
kalabalıklar çokluğundan habersiz
bir çuval yalnızlığı
döküyorum orta yere
alan kaçıyor
siniyor köşesine
dilenciliğin yaşı yok bu zamanda
güneş çehreli bir yiğit
ansızın yıkılıyor kaldırıma
eyvah
kimse görmüyor onu
karnında açlığın ızdırabı var
çaresizce ellerini açıyor gökyüzüne
istikbalini dileniyor utanarak
kısır davalar perdelemiş üçüncü gözü
Yesevi sevdası
sokak arası milliyetçilerinin zaptında
sanal kahramanlar
insancıl duygularımın kanını emiyor
kerpeten ile ayırıyorlar etimi tırnağımdan
uzaklardan çıkıp geliyor Halil Esendağ
durun yapmayın diye bağırıyor
sesini sadece mazlumlar duyuyor
tereddütsüz
tekrar yürüyor dar ağacına
bu kez postallılar değil
kendisi geçiriyor urganı boynuna
bira şişelerine mahkum edilmiş
sevdasına gülümseyerek
vuruyor sehpasına
Anadolu kaynağından su içmemiş
entellektüel aydınlar
sahil boyunda
sosyalist şiirler yazıyorlar
saygın kahkahaları duyuluyor uzaklardan
kalemleri kibire bulanmış
tokuşturuyorlar viski dolu kadehlerini
hiçbirisi görmüyor
yanı başlarında duran simitçi çocuğun
onlara kırgın gözlerle baktığını
gecenin en ıssız zamanında
şafağa beraber yürüyecek
arkadaş arıyorum
bulamıyorum
gün doğmadan
kurtulmak istiyorum sebebsizlikten
yüzümü dönüyorum aynaya
inanmak için var olduğuma
Çanakkale yiğitleri beliriyor
göz bebeklerimde
yorgunlar üstleri başları perişan
alnımın orta yerinde
kurşuna diziliyor öğrenciler
göğsümde sürgünler işkenceler ihtilaller
bir ben yokum görünmüyorum aynada
kimseye aldırmadan
düşüyorum yollara
ardım da bırakarak yarını
dolu dizgin koşuyorum
hiç yaşamadığım mazime
ne yapsam nafile
kurtulamıyorum düştüğüm girdaptan
yoluma bent çekiyor
çağın cellatları
kirli elleriyle prangalıyorlar ayaklarımı
yaka paça sürüklüyorlar ruhumu
kapatıyorlar karanlık bir hücreye
kayboluyorum
bulun beni
zihnimi yoruyor sorgular
kendime kızıyorum kendime bağırıyorum