Sevgilim.
 

Şimdi sen bu yazıyı okurken hiç aklına gelmeyecek ki, ben yazarken alt üst olduğum için yazının altı üstündedir. Şaşırma. Yazı sonundan başlayıp başına doğru gidiyorsa, bu senin her yazılanı üstüne almak, güya sözlerin altında kalmamak huyundandır.

 

Sana kaçıncıya sevgilim dediğimi hatırlıyor musun? Balık hafızası bir gayretle neyi hatırlayabilirsin ki… Aldırma. Tut ki ilk kez sevgilim demişim sana.

 

Sen hafızanın yeter-liliğinde bir nefret büyütürsün, karanlık gecelerdeki dolunaya doğru. Diktiğin güller asla tutmuyorsa, anla ki sebebi budur. Seni nefret doğurmuş sevgilim, bir insan değil. Dik burnundan soludukça, kalbin oksijen kaybediyor. Fakında bile değilsin. Küçük dağlar senden çok evvel yaratıldı hâlbuki yaratıcısı sen değilsin. Seni nefret doğurmuş sevgilim. Sen nefretin burnundan düşmüşsün.

 

Kötü bir noelden gelen bir hayalet gibiyim. Doğru. Her yılbaşında yanlış çalınmış çanların hırsızlama sesinden çıkıp gelen bir hayalet gibi… Benim adım kötüye çıkmış. Bundan ne çıkar? Senin hafızan ki nefretle beslenen bir balığın hafızası kadardır. Benim adımı her şeyle, her şekilde kötü sayıklasan ne çıkar? Ben her yılbaşında bu yorgun çanların sesini dinlerim. Alışkınım benim için toplanan çakalların ulumalarına. Dinle, sen de duyacaksın. Dinle diyorum, ne diye bağırıyorsun onlarla birlikte? Bu kadar çabuk mu unutuyorsun insan olmayı? Sevgilim. Unuttum, sana kaçıncıya sevgilim demiştim? Seni insanlıktan çıkaracak ne yapmıştım? Boşver. Tut ki hiç sevgilim demedim. Sen iyiliğe şaşı bakarsın, doğuştan bu sakatlık. Ne de olsa nefretin çocuğusun. Haydi, sen de katıl uluyan arkadaşlarına…

 

Sana okunmayan o kadar çok şiir var ki hafızamda. ‘Demek bizi bırakıp gidiyorsun Lili’ diyorum sana. Bahar keskinliğine bulanmış, telaşla yola düşülen bir günün gecesinde. ‘Çalkantasız üniversitenin, yalnızlığın ve ağlamanın’ hikâyesini anlatır gibi; ‘ellerinde rüyam gelip giderken’ anımsıyorum bütün şiirleri. ‘Öyleyse al bu kürkü, bu veda kürkünü’ diyorum; ‘tüyleri şiirler olan bu mahcup kürkü’ diyorum. Hiçbir şey anlamıyorsun. Kaçış mahfazaları kalıyor geriye. Kafamın içinde güzel bir örümcek ağı. Keman titredikçe zaman deliniyor. Çok incindim oysa. Sende hep kendi yorgunluğunu benden çıkarma tutkusu. Sevgilim. Kızma bana. ‘Bir Yunan şehrinin düzenini eğilip öperken’ hatırlıyorum, gözlerinin bu şehrin gözleri kadar kör olduğunu. Kafamın içinde atamadığım mısralar. Sen bir karayılan. ‘Seni süt içmeye çağırıyorum parmaklarım arasından.’

 

Şiir aşkla yumuşatıyor ölümü. İki ayrı hükmün çocuklarıyız. Sevgilim. Ben buğular içinde büyütüldüm. Garipliğim öteden beri gelir, yeni değil. Ağlayışım senin için değil. Derinlemesine baktığım aynalarda görüyorum, kalbi düğümlenen dervişlerin ölümünü. Şehrin ölümünü. Senin odana bir nefret doluyor. İki ayrı hükmün çocuklarıyız. Sen şüpheden vazgeçmezsin; bense aşk yüzünden iman edemem.

 

Sözler şal değil ki sevgilim. Üzerine alıyorsun. Hafızanda hiç şiir yok üstelik. Sen kendinin Tanrısısın. Bu yazıyı okumaya bir de son cümleden başla. Üzerine alma sakın.

 

‘Bizi öpmeden mi gideceksin Lili.’

( Hayalet Satırları başlıklı yazı Mümin Munis tarafından 5.12.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu