Bunca acıya, hüzne rağmen, rüzgârı arkama alıp, hayata gülümseyerek bakabilmek, benliğindeki onca ağırlığı tebessüm ile karşılayabilmek daha da acıtır içimdeki yaraları.
Hayatı hep güllük gülistanlık geçeceğini sananlar, bağ bozumu bir ömürden arta kalanların izlerini toparlamaya çabalıyor.
İçimizde biriktirdiğimiz her acı anıda, yağmur yağdığı zamanlarda, çocukluğumuzda söylediğimiz;
Yağmur yağıyor,
Seller akıyor,
Arap kızı camdan bakıyor.
An ve an canlanıyor zihnimizin ücra köşelerinde.
Çocuksu bir tebessümle dönüveriyor gün, dünden bugünümüze.
Keşke diyoruz içten içe yağmurun altında arınmayı diliyoruz çoğu zaman.
Geçen zamanda nasıl ruhlarımızın kirlendiğini anımsıyoruz çoğu zaman. Oysa hepimiz biliyoruz yağmurun içimizdeki hüznü arındırmayacağını.
Hayaller kuruyoruz çoğu zaman cam kenarlarında, olduk olmadık zamanlarda, hayallerimizi şeytan uçurtmalarına ekleyip salıveriyoruz gökyüzümüzdeki umuda.
Düşler sağanak olup yağıyor kalbimizdeki acılara ya tutarsa hesabına.
Çok uzaklardan gelen bir dost gibi, kulaklarımıza misafir oluyor bir name, bir tını.
İç ferahlığında yaşarıyor gözlerimiz, kucaklaşıyor yağmur damlalarıyla
Bazen bir tını duyarsın
Çok uzaklardan
Tedavülden kalmış anılar dökülür tek tek
Zihninin tozlu raflarından
Eskiden öpeyim de geçsin derdi annem,
Şimdi öpse de geçmiyor yürekte kanayan
Sureti yitik anıların
Güne kavuşurken raksıdır karanlıkta,
Her düşen yağmur damlasında,
Esir ettim hüznümü muammaya
Göç ederken ebediyete
Ve düştü kirpiklerimden gece,