Anneme söyleyin…
Toprak altı dünyaların neferiyim
Ninniler söylermiş üzerlik tütsüsünde.
Durup durup ağlarmış…
Ağlatırmış gece kuşlarını.
Söyleyin…
Her gece çağırmasın adımı....
“La ilahe”de açılan kapıların,
“illallah” eşiğinden dönen öz kardeşimmiş.
O daha çok küçük…
Ona her şeyi anlatın.
Dibi görünse de bütün kuyular derindir,
Bedeli ödense de bütün doğrular çetindir.
Bilseydi kadrini yırtılmış destanların,
Yeniden yazmaya doğrulmaz mıydı?
Bilmiyor, yarasaların gece görebildiğini,
Bilmiyor, kelebeğin makus kaderini.
**
Peygamber öğüdünden,
Şifalar sürdüm mükedder gözlere,
Işıl ışıl yanacak,
Zambak biad edecek yasaklı dillere
Üçler, Kırklar, Yediler şahidimdir
Uluşan heykellerin yüzüne,
Nurani perdeler çekmekteyim,
Gece gündüz yürümekteyim.
Aynada gördüm yüzümü…
Azmin yumruğu, alnımda parladıkça,
Sırçadan duvarları sarmalar gibiyim.
**
Biraz sükûn,
Biraz tefekkürle,
Afakı hapsettim işaret parmağıma.
Gönlünü yıldızlara bağlamasın,
Yüzünü güneşe kapatmasın diye,
Yusuf dillilere, Yunus sözü verdim yüreğimden.
Lakin…
Kabil’in maşasında zelil olmuş zaman;
Zaman ne kadar da zavallı,
Ne kadar müzdarip kulaçlarımdan
Şimdi,
Örtün üstümü,
Açın gökyüzünü…
Nefes alacağım toprağımdan.
**
Biter mi bu asırlık istiğrak?
Bitmez…
Ey mey’us gözlerde oynaşan ziya!
Beni bana anlatsan, ömrün yetmez.
Ben, hakikatte biledim paslı dişleri,
Ayaklarımda bin bir türlü açmaz…
Yolun başında defnettim nedameti,
Her doğruyu, her kalem yazamaz
**
Bir damla gözyaşında,
Minareden duydum adımı.
Ey Mezar Taşım!
Başımı beklemekten yorulmadın mı?
Mehmed’i kabrime getirin,
Paskalya kadehinden silsin dudağını.
Kim olduğunu bellesin.
Beklesin diyorum ya iki de bir
Beklesin!
Beklesin şakağındaki akları…
Lakin
Söyleyin bana,
Yalnız ölüler midir şefaat dilenilen?
Yalnız insiler midir ölümü bekleyen?
**
Söyleyin milletime,
Ölerek yaşattığım renklere,
Dile gelip haykıracaktır taşlar:
Ya Asr-ı Saadet’te meczuben eğilir,
Ya asr-ı zulmün çarkında ezilir başlar.
Ulkuguven