Dünyaya geldiğim gün "merhaba" dedim kışa
"Buyur işte yol" dedi, sürdü beni yokuşa
Bir serabın ardından yol bitti koşa koşa
Güneşten iz ararken umudun giz´lerinde
Kaybettim gençliğimi çile dehlizlerinde.
Dediler, "hayat denen; acı, gözyaşı, keder"
Râzı oldum payıma; dedim "eyvallah kader"
Artık umrumda değil, "o ne dermiş, bu ne der"
Rabb´im ne der? derdim o; gâye Hakk’ın rızası
Korkutan, ölmek değil, kalbimin arızası.
Ağuymuş, sudur sanıp, yudum yudum içtiğim
Sırat gibi yollardı üzerinden geçtiğim
Düşman çıktı; dost sanıp, fazla fiyat biçtiğim
Karanlık sokaklarda bir nur aradım durdum
Kalbimde ALLAH için sıcak bir yuva kurdum.
Her şeyin bir ömrü var; gelecek de geçecek
Gelecek en son anım bana kefen biçecek
Değil mi ki, her gelen bu âlemden göçecek
Yapılacak şey belli; gelmeden o en son an
Yaradan´a baş eğmek, BÂKÎ olana îman.
Yıllar bir bir tükensin, tükensin bir bir aylar
Dünya, üç adımlık yol; git gel hep aynı saylar
Açgözlü olanlara kalsın köşkler, saraylar
Varsın kabrim üstüne örümcek ağ dokusun
Yeter ki dostum olsun, bana rahmet okusun.
Toprağın kucağına uzanınca naaşım
Ancak o zaman biter dertlerim ve telaşım
Eksik olsun, istemem; olmasın mezar taşım.
Kanaatkâr olana yeter üç güzel kelâm,
Besmele, SABIR, şükür, zenginlik bu vesselâm...
Mecit Aktürk