Evvel zamanda ve şimdi hali hazırda, ülkemizin güzelliği ile ünlü sahil şehrinde bir aile yaşarmış...Görünürde herhangi bir sorunları yokmuş, evin genç oğlunu evlendirmekten başka...
Gel zaman-git zaman uzak diyarlardan bir vilayette yaşayan güzel mi güzel, alımlı mı alımlı genç kız ile tesadüfen tanışmayı takip eden arkadaşlıkları, çok ciddi boyutlara ulaşınca...
Aileler de tanışıp "uygundur, onaylıyoruz" denilince....
Soluğu almışlar evlendirme dairesinde...
Alkışlar arasındaki "EVET" lerle ilk adımlarını atmışlar evlilik yoluna...
Âdettendir denilerek yeni bir daire almışlar karşı apartmanda...Bir evin bir oğlu ya, dayayıp döşemişler içini, gençlerin arzuladığı şekilde, eksiksiz...
Yaşam kayınvalide ile kayınpederin evlerinde devam ederken; gençler, otel misali yatmak için giderlermiş evlerine...
Bu durum, çalışma hayatında olan gelin hanımın da pek hoşuna gidermiş...(yemekler hazır kayınvalide lokantasında)
Herşey iyi güzel, araba tam gaz yoluna devam ederken...
Birgün...
Sabahın alaca karanlığında ölüvermiş kayınpeder aniden...
Yirmi yıldan beri devam eden uyku bozukluğuna ilâve olarak "uyku apnesi" denilen uykuda nefes tutulması da eklenince...
Doktorlar, son nefesten sonraki son rapora "beyin ölümü" teşhisini yazmışlar...
O acılı sabahın ilk ışıkları ortalığı aydınlatmaya çalışırken, gelin hanım sevgili eşine:
-Bundan sonra yaşayacağımız yer bu ev...Annemi yalnız bırakamayız...
O gün, bu gündür mutlu müreffeh yaşarlarken...
Bir de miniminnacık bir bebek dahil olmuş bu aileye...
Sanki evin büyükbabasının acılarını unutturmak istercesine...
Sevimli mi sevimli, güzel mi güzel, hayat dolu bu küçük sevgi yumağı, yaşamlarını bir başka renge boyamış...
Masal gibi değil mi?
*******
Gelin kaynana arası ilişkiler nedense hep negatif yönleriyle gündeme gelir. Tarihi çok eskilere taaa Peygamberimiz zamanına dayanır...
Evler bir olsa da, ayrı olsa da, gündemden düşmez gelin-kaynana gerilimleri...
Neden? diye düşünmeden edemedim ve şu sonuca vardım: "Paylaşamamak" var konunun özünde...
Kayınvalide: "dünyaya getiren ben, besleyip büyüten ben...O benimdir" diyor oğlu için...
Gelin: "mademki evlendik, yuvamızı kurduk, benim eşimdir yani bana ait, O benimdir" diyor eşi için...
Bütün olay, yeni evlenen erkeği, iki kadının paylaşamamasından kaynaklanıyor bana göre...
*******
Yıllar evvel evlendiğimde, henüz ondokuz yaşımdayken altmışbeş yaşındaki kayınvalidemle iki nesil fark vardı aramızda...Aynı evde oturuyorduk, bazı zamanlar negatif tepkilerine maruz kaldığımda hep şöyle düşündüm:
-O büyüktür, eşimi dünyaya getiren, büyüten kadın...O olmasaydı ne eşim olurdu ne de bu mutluluğum...
Bu düşünce tarzımı sonraki yıllarda da hiç değiştirmedim. Ve rahmetli kayınvalidem, dört gelinin içinde en çok beni sevdiğini hissettirir ve dualarında dile getirirdi...
Ondan çok dua aldım, nurlar içinde yatsın...
Şimdi ben bir kayınvalideyim.
Gelinim, Karadeniz kızı... Şu âna kadar herhangi bir olumsuzluk yaşanmadı...
Ama, bir olumsuzluk durumu olsa mutlaka şöyle düşüneceğim:
-"O, benim çok sevdiğim oğlumun eşi...Oğlumu seviyor ya, mutlular ya...Ve ben, onların mutluluğuyla "mutlu olan anneyim"...Gelinim henüz çok genç, görmedim, duymadım, bilmiyorum...(üç maymun oyunu gibi) ben oynarım bu oyunu...
İşte böyle, benim bakış açıma göre yaşam bu...
Önemli olan mutlu yaşamak değil mi?
Sizlere de, (elimdeki güllerle) güzelliklerle dolu bir yaşam dilerim...
Gönüller dolusu selam ve sevgilerimle...
Yurdagül Alkan.