Gecenin bir yarısı
televizyon seyrediyorum dagın dalgın. Okyanusların derinliklerindeki mercanları
tanıtıyorlar. Tıpkı ağaçlarda olduğu gibi, mercanlarda da ortadan kesildiği zaman kaç yaşında olduğunu gösteren yaş
halkaları var. Her sene bir halka oluyormuş. Fakat mercanlarda, ağaçlardan
farklı olarak o sene yağan yağmurun azlığına ya da çokluğuna göre
o halkalar
farklılık gösteriyormuş. Yani o sene çok yağmur yağdıysa halkalar daha geniş ve
parlak, az yağdıysa halkalar dar ve sönük renkte oluyormuş.
İşte o an aklıma
garip bir şey geliyor! Gözlerimi kapatıyorum. Kalbimi çıkarıp, masanın üzerine
koyup ikiye böldüğümü hayal ediyorum. Görmek istediğim kalbime iz bırakan yaş
halkaları değil, ömrüme sığdırdığım aşk halkaları.
Bakıyorum; halkaların
bazıları dar, sönük, bazıları hafif geniş ve hafif parlak. Tam sonlara doğru
ilerlerken bir halka gözüme çarpıyor. Uzaktan ışıl ışıl parlıyor ve halkaların
en genişi. Yani neredeyse bütün halkaları içine alacak kadar geniş! Ve ilginci
o halkadan sonra kalbime hiç halka eklenmemiş.
Hemen o halkanın tarihini ve kime ait olduğunu
hesaplıyorum. Bulduğumdaysa sonucuna hiç şaşırmıyorum. Yüzümde bir hüzünlü
tebessüm oluşuyor. Tıpkı okyanusta bol yağış alıpta genişleyen mercan halkaları
gibi,
Vuslatımızı berzaha ertelemek
zorunda kaldığımız ey sevgili, işte o sendin...
O sene tüm bereketinle yağıp en güzel halkayı kalbime nakşedip öylece
çekip gitmişsin.
Ve bil ki senden sonrada hiç bir halka eklenmedi yalnızlığı seçmiş şu kalbime...