Her aşk,
Yalnızlığa
doğar önce…
Aristo tadında
içilir kahvenin serti,
Necip Fazıl’ın
gözünde yudumlanır sabah.
Midyenin
gözyaşlarında akarken yaşam,
Çam kokusunda
sakız olur gözlerindeki ışık;
Silik
hatıralarının çerçevesi parlar yeniden alaylı.
Kaptansız
geminin dümeninde döner,
Zamansız
yağmurun damlasında düşersin.
Ne çok
beklemişsindir okyanusa açılmayı sabırsız.
Her özlem,
Boşluktan
korkar önce…
Ay düşlerine
yıldız cebine girince,
Her kalkan
tren senden gider gürültüyle;
Kaldırımda
sigara lambada duman olursun.
Tekila-da
takla atarken yelkovan,
Akrebin
huysuzluğunda dip yapıyor insan.
Ne tuhaftır
yine de yıkılmıyor şu kuleler…
Sokak caddeye
kirpik uzatırken,
Düdük
sesleriyle kasılıyor ya şafak,
Simit
gevrekliğinde koşuyorsun bile bile.
Her korku,
Mesafeden
doğar önce…
Islatan
dalgalar duru deniz olunca,
Göçmek
istersin martı çığlıkları arasında.
Şekilsiz
taşlar gölgeyken üst üste,
Nedenlerin
kapısı aralanır niçinlerin sessizliğnde;
Kolyesi
paslanır iradenin, yere düşer umudun renkleri.
Her ayrılık,
Geceye ağlar
önce…
Bildiğin tüm
mevsimler kifayetsiz,
Ağladığın her
duvar zürriyetin nice zaman;
Soluk yüzlü
çocuktun kamburun çıkmadan önce.
Talan
misketlerin yansımasıydı hayat…
Sevdiklerinin
yüzündeki çizgiydi dilinde kalan;
Saçından kopan
teldi cam buğusunda sır tutan.
Testinin
çamurunda boğulmuştuk oysa,
Ne dün bugüne
borçluydu ne de ben aşka…
Şimdi;
Vazgeçtim
desem aşkın bamtelinden,
Kim inanır
kendim buna inanmadan…
Eğer ;
Yeni
başlangıçların toplamıysa hayat !
Her umut,
Yıkıma meydan
okumak için doğar…
Afrodizyak
etkisinde cila tutarken sevgiler,
Maun yüreğimde
vernik sürüyorum asaletine.
Yamaçlara
çiseyken,
Ne bir yaprak
kadar zayıf,
Ne bir çınar
kadar güçlüyüm dilinde..
Söyle,
Su gibi
akmdan,
Kor olup
yanmadan yaşanır mıydı aşk ?
Hadi söyle ;
YÜREĞİM
TUTMASA
HİÇ TUTAR
MIYDI ELİM ELİNİ ?
Bülent KAYA