.Bir
insanın yaradılıştan olan kaderi, bana göre doğuştan kötü yazılmışsa bana göre onu
değiştirmek ne yapsan asla mümkün değildir. Hâlbuki bazı kişiler bunu
kesinlikle kabul etmezler ve onlar derler’ ki, ben asla kadere inanmam. Ben
kendi kaderimi istersem ne yapar, yapar, uğraşı istediğim doğrultuda kendi
kaderimi yaşarken değiştirebilirim derler. Bazı insanlar. Onlar kendi hayatının
önceden doğuştan çizilmiş alın çizgilerini sonradan yaşarken istediği
doğrultuda çizebileceklerini değiştirebileceklerini söylerler.
.Bu gerçekten doğru’ mudur yoksa değil’
midir, onu pek bilemiyorum amma, ben kendi şahsım adına bir kaderciyim ve
kadere inananlardanım. Yazılmış alın yazıma kaderime inanan ve asla onun
sonradan değişmediğini söyleyenlerden biriyim.
Yalnız bu sözlerimin hemen yanına şunu
da ilave edeyim, bu benim kaderimdir alın yazımdır diyerek’ de kendimi esen bir
rüzgârın, ya da akan bir selin önüne bırakıverenlerden’ de hiç değilim. En
azından kendi kaderim içinde güzel yaşamaya çalışır yaptığım her işin doğrusunu
yapmaya’ da çalışırım.
.Şimdi sizler bana neden böyle konuşuyorsun
diyeceksiniz, ben öyle’ ki, bulunduğum yaşadığım insan çevrelerimde bu doğuştan
alınlarına yazılmış olan kaderlerini değiştirmeye uğraşıp çalışıp da, bir türlü
onu ne yapsalar değiştiremeyen insanlardan pek çok insanları gördüm.
.Bunlardan birini tanıyorum onun hayat hikâyesini
onun acıklı dramatik öyküsünü anlatayım mümkün olduğunca kısaca isterseniz sizlere
buradan.
.Adı Mustafa bu ismi ona sonradan
koymuşlardı. Onun hâlbuki gerçek ismi neydi ne isim vermişlerdi kimse bunu bilmiyordu
ona bu ismi bir sabah namazı sonrasında cami kapısında yeni yuvasına teslim
ederlerken.
.Belki de bu yeni doğmuş cami imamı
tarafından adına Mustafa denen çocuk, yasak bir aşk ilişkinin taze meyvesiydi. Adı
konulan yeni yuvasına kavuşturulan talihsiz çocuk olan öyküsünü anlatacağım Mustafa.
Doğduğu günün ertesi gecesinde kimsenin görmediği bir zamanda konmuştu bir caminin
kapısı önüne konan camiye namaz kılmaya gelenler tarafından bulunan talihsiz
yavru.
.Onu bir cuma günü sabah namazına
gelenler cami kapısının önünde bulmuşlardı, kışa yaklaşmaya yakın bir ayda ve soğuk
bir son bahar günü kapı önünde, tam’ da donmak üzereyken.
.Onu bulduklarında devletin, ne bir çocuk
bakım evi vardı. Ne de bunu büyütmek bakmak üzere yerleştirebileceği bir yeri bir
resmi kurumu vardı çocuğun bulunduğu çevrede.
.Hoca
efendinin camiye namaza gelenlerden ve etraftan soruşturmasıyla ve onun için etraftan
bir yer bir barınak olarak verebileceği hali vakti yerinde bir şahsı araştırmasıyla
ona ancak bir yer bulunmuştu.
.Kendi çocuğu
olmayan fakat çocuk sahibi olmak isteyen hali vakti yerinde bir aileye teslim
edilmişti ve teslim ederken de, bu sahipsiz kimin çocuğu belirsiz olan annesiz
babasız çocuğun adına da yeni yuvasına teslim edilirken bunun adı artık bundan
sonra, Mustafa olsun demişlerdi.
.Sahipsiz annesiz babasız bir çocuk olan
Mustafa, artık teslim edildiği bu hali vakti yerinde olan alenin tek ve kendi
çocuklarıymış gibi verilen bu aile içinde kim olduğunu bilmeden büyüyordu.
Kimse onun bir başkasının çocuğu olduğunu bilmiyor, herkes onu evlatlık
edinenlerin öz kendi çocukları olarak biliyorlardı.
. Mustafa büyüyüp okul çağına gelince
onu kendi çocukları gibi gittiler bir ilkokula yazdırdılar. Derken orası bitti,
onun arkasından bizim Mustafa ortaokul onun arkasından’ da yine bir gün, liseye
gitmeye başladı.
.Artık
Mustafa mutluydu ve onu çok seven onu okutmaya çalışan onun okuyup büyük
yetişkin bilgili eli iş tutan toplum içinde bir birey olmasını sağlamaya
çalışan bir ailesi vardı.
.Bir
ara onun bu yeni ailesi bulundukları ne var ne yok satıp bu şehirden ayrıldılar
başka şehre göç ederek bulundukları ortamdan uzaklaşıp mekân değiştirdiler ve
onlar kimsenin tanımadığı yeni bir yere yerleştiler.
.Bulundukları
yaşadıkları eski çevreden uzaklaşarak bir başka kalabalık bir şehre göç ettiler.
Evlatlık edinerek kendi nüfuslarına aldıkları Mustafa’ yık burada büyütmeye ve okutmaya
başladılar.
.Mustafa
büyüdükçe daha yakışıklı zeki ve çalışkan bir talebe olmuştu. Okulundaki genç kızların
sevgili olabilmek için arkasında koştuğu, onunla arkadaş olabilmek için
yarıştığı bir talebeydi.
Okuldaki onun arkadaşlarından ve onun okulundaki
ona ders veren öğretmenlerinden bile hiç kimse onun aslını araştırmıyor bunun
gerçek kimliğini bilmiyorlardı.
.Bunu okulunda çalışkanlığı ile
yakışıklığı ile sevilmiş Mustafa kendisi de bilmiyordu saten. Zengin ve hali
vakti yerinde olan ailenin şımarık çocuğuydu artık gençliğe doğru yavaş, yavaş adımını
atan okullu Mustafa.
.Mustafa lise son sınıfta okulunu
bitirmek üzereyken ailesi, o çok sevdikleri evlat edindikleri Mustafa’nın bir
gün hastalandığına şahit oldular.
.Anne
babası onu hemen hastaneye götürdüklerinde, kendi öz çocukları gibi çok
sevdikleri bu lise son sınıftaki oğullarının yakalandığı ölümcül hastalığını
duyunca dünyaları adeta karardı.
.Mustafa çok çabuk tedavi edilmesi
gereken, ölümcül bir böbrek hastasıydı. Ve ona en kısa zamanda uygun bir böbrek
bulunmazsa doktorların dediğinde göre, çok geçmeden yakında ölebilirdi.
Oğullarının hastalığı ile yıkılan anne babayı bir telaş aldı.
.Önce evlatlıklarına kendileri
böbreklerini vermek istediler ama yapılan araştırmada onların verecekleri kendi
böbrekleri, oğullarına verilebilecek durumda olmadığını öğrenince anne babaları
başka kişilerden böbrek bulma yoluna gittiler.
Bir gün öğleden sonra bunların hastanede
oldukları bir günde, hiç beklemedikleri güzel bir olay oldu. Hastane etrafında
o gün dolaşan bir aile vardı. Bu kişiler, bunların ölümcül böbrek hastası olan hasta
oğulları için çevreden böbrek aradıklarını duymuşlar öğrenmişlerdi o birileri.
.Bu bir hasta anneydi ve de onun Mustafa
ile aynı yaştaki oğluydu. Anne yatalak iki tarafı da, tutmayan bir kadındı.
Oğlu Ali ise hasta annesinin ilaç masraflarını karşılayabilmek ve hasta annesi
evinde yatarken evinin geçimini sağlayabilmek için çok zorlanan fakir paraya
pula muhtaç biriydi.
.O
günde bu aile hastaneye kontrole ve doktorlara biten ilaçlarını yazdırmaya getirmişlerdi.
Bu fakir ailenin oğlu olan Ali, hasta yatalak annesini doktorlara tedavi
ettirebilmek için kıvranıyor uğraşıyor çabalıyordu.
.Hastane
içinde dolaşırken duymuştu böbrek hastası olan Mustafa için uygun etraftan
uygun bir böbrek arandığını. Hasta annesine fakirliğinden dolayı doğru dürüst bakamayan
Ali gizlice Mustafa’nın babasına yaklaştı.
.Ona
yüklü bir para karşılığında hiç çekinmeden kendi böbreğinden birini seve, seve
verebileceğini söyledi.
.Dünyalar
artık böbrek hastası oğlu olan, Mustafa’nın kendisini çok seven babasının ve
onun annesinin olmuştu. Mustafa’ nın babası oğlunun kurtulması için, saten gerekirse
bütün servetini bile çoktan vermeye hazırdı.
.Bir
kenarda buluşuldu gizlice o buluştukları kenarda alınacak böbrek için pazarlıklar
yapıldı. Ödenecek para konusunda mutabakat sağlanıp anlaşıldı, konu kapandı.
Ali hastanede bunlara böbrek vermek isteyen uzaktan bir akraba gibi tanıtılarak
böbreğini vermek üzere gerekli işlemlere başlatıldı.
.Ali’ nın vereceği böbreği, hasta olan Mustafa’ ya
uygundu. Sorun yoktu. Her iki genç’ de işlemi, gerçekleştirmek üzere hastaneye
yattı ve aynı ameliyathanede yan yana yatırılarak, onların böbrek nakil işleri
yapıldı.
.Artık
böbrek hastası olan Mustafa içinde bulunduğu yakalandığı ölümcül böbrek
hastalığından kendisine böbreğini annesine bakabilmek için satan, bu
tanımadıkları kim olduklarını doğru dürüst bilmedikleri fakir Ali’nin hastanede
verdiği böbrek sayesinde kurtulmuştu.
.Mustafa
bu hiç tanımadığı yaşıtı olan Ali sayesinde, yeniden kaybetmek üzere olduğu eski
sağlığına kavuşmuş, bir o kadar da kendisini öz çocukları gibi seven varlıklı
ailesini de sevindirmiş olmuştu.
Sıra
artık, kendilerine para karşılığında’ da olsa, kendi böbreğini Mustafa’ya veren
onu neredeyse ölümden kurtaran Ali’nin bakıma muhtaç hasta yatalak ailesini evlerinde
gidip ziyaret etmeye onlara minnet borçlarını sunmaya teşekkür etmeye gelmişti.
.Çeşitli
hediyeler alındı ve hep birlikte Ali’nin evine gidildi. Ali işsiz bir gençti
fakirlikten doğru dürüst okuyamamış genç yaşına rağmen orada, burada çok değişik
işlerde çalışarak ancak evlerindeki yatalak hasta annesine bakabilen fakir bir gençti.
Ali ve yatalak annesinin onlara anlattığına göre, küçük yaştayken yüzünü bile
hatırlamadığı görmediği babasını kaybetmişti.
.Babasından
kalan bu iki göz derme çatma kenar mahallerden birinde olan gecekonduda yaşıyorlardı,
o böbreğini veren Ali bazen komşularına annesini emanet ediyordu. Sonra da gidip
bulabildiği çeşitli işlerde çalışıyordu. Bazen de hiç iş bulamayınca, evde
kalıp hasta annesine bakıyor ve evde olmadığı zamanlarda birikmiş ev işlerini
yapıyordu.
.Mustafa
anne babasıyla bunları evlerinde ziyaret ettiği sırada onlarla çeşitli
konulardan konuşurlarken hiç beklenmedik bir olay oldu, büyük bir gerçekle yüz
yüze gelmişlerdi.
.Ölmekten
artık hiç korkmayan hatta ölmeyi adeta çok isteyen Ali’nin hasta annesi yatalak
hale gelmiş bakıma muhtaç kadın, bunlara hasta yatağında başından geçen eski
günlerini hayatını birer, birer ne olduysa başından neler geçtiyse anlatıyordu.
.Oğlu Ali’nin
bir ikizin daha olduğunu babalarının bir kaza sonucunda bir gün gittiği bir
yerde ölünce, çocuklarının ikisine birden bakamayacağını düşünerek, onlardan
bir tanesini mecburiyet karşısında bir gün gece yarısı vaktinde ismini
hatırladığı bir cami kapısına üzülerek bırakmak mecburiyetinde kaldığını
anlatmaya başlamıştı. Mustafa’nın onu ziyarete giden oradaki varlıklı annesine
ve babasına.
.Bunları
Mustafa’nın ailesine anlatan Ali’nin evdeki yatalak yerinden doğru dürüst
kalkamayan fakir annesi konuşurken, şimdiki çektiği hastalığın esas sebebinin
de ondan olduğunu, istemeyerek yaptığı bu davranışından dolayı da, Allah
talanın daha hayatta iken kendisini bu yolla cezalandırdığını düşünüyor
söylüyordu. Sonra da evlerde nasıl temizlik işleri yaparak Ali ile ne zor
şartlar altında nasıl yaşadığından bahsediyordu Mustafa’nın ailesine durmadan.
Ali’ye
güç bela onun bunun evinde temizlik işlerinde çalışarak ancak ilkokulu bile zar,
zor okutabildiğini fakat ona, ondan sonrasını okutamadığından bahsediyordu
anlatırken.
.Mustafa’nın
anne babasına bu hasta kadın daha çok yardım istercesine dertlenip duruyordu yattığı
hasta yatağında hiç durmadan. Bunları anlatırken kendisinin nereden geldiğini
nasıl bir ailenin oğlu olduğunu bilmeyen Mustafa da bunları dinliyordu.
.Bir
ara bunların kendi aralarında konuştukları lafları değişti döndü dolaştı
sonunda oğulları Ali ile Mustafa’ nın yaşlarının aynı olduğuna geldi.
.Aileler
her ikisinin de aynı yaşta olduğunu konuşmalarında görünce şaşırmışlardı ve sonra
şüphe içinde bir Mustafa’ya bakıyorlardı ve bir’ de onlar dönüp Ali’ye
bakıyorlardı. Mustafa’ da ve ona böbreğini veren kendisini hastalıktan kurtaran
Ali de, şaşkın hiçbir şeyden habersiz kendi aralarında başka, başka konulardan
konuşuyorlar arkadaşlık kuruyorlardı.
.Mustafa’
nın annesinin ve babasının içine onlar orada konuştukça içlerine bir kurt
düşmüştü. Acaba hastalıktan kurtulan Lise son sınıftaki bu evlatlık oğulları
Mustafa, kendisine bir böbreğini satarak veren Ali’ nın diğer ikiz kardeşi
olabilir miydi diye düşünüyorlar hep bu konudaki olasıkları değerlendiriyorlardı.
.Aileler
gerçek bu muydu acaba diyordu içinden içinden, içinden onlara bakarlarken ve
onlara sezdirmeden her olasılığı düşünerek.
.Mustafa
ile aynı yaşta olan Ali’ nin yüzlerine gözlerine renklerine bakıyorlar onların ikizi
olup olmayacağına karar vermeye çalışıyorlardı. Fakat her ikisine’ de iyicene baktıklarında
birbirine benzemiyordu. Onların benzeyen tek bir yerleri vardı o da, onların
kahverengi gözleriydi. Hatta onların anlatıldığına göre huyları bile
birbirlerinin huylarına benzemiyordu.
.Adam
yatalak bir olan, hasta yatan anneye durmadan sorular soruyor cami önüne
bıraktığı diğer çocuğunu nerede ve hangi caminin önünde bıraktığını onun
ağzından öğrenmeye çalışıyordu.
.Sonunda
bir gerçek ortaya çıkmıştı. Böbrek nakli yapılan hastalıktan kurtulan Mustafa
Ali’nin ikiziydi. Onlar aynı yumurta ikizi olmadığından, birbirlerine hiç
benzemiyorlardı amma, kaçınılmaz olan esas gerçek de buydu. Çocuğun bir gece
yarısında bırakıldığı cami aynı camiydi ve yer aynı yerdi çünkü.
.Kader
onları on dokuz koca yıl sonra, bir gün hastalık için gittikleri bir hastanenin
koridorlarında ve bir hayata dönüşü yeniden gerçekleştiren ameliyathane
odasında yatarlarken birbirlerine hayat verirlerken buluşturmuş karşılaştırmıştı.
04
Şubat 2013
Yüksel
Şanlı er