Düşünüyorumda pembeleşen zamanları,
Asil günlerin elmas güzelliği dönemleriymiş.
Gecenin üçüncü yarısı dört jetonla söylenen,
Hasret şarkılarının kulübe hatıralarıymış.
Ne de çok yakışırmış şetland kazaklarımız,
Görüşme süresinden daha uzun ayna sohbetlerimiz.
Yağlı bezden parlatılan siyah ayakkabılarımız,
Limon tadında parlayan gür saçlarımız.
Düşünüyorumda pembeleşen zamanları,
Gökkuşağı altında resmeden günlermiş.
Göz göze gelmekten utanan masum günlerin,
Elleri cebinde izi kalan sohbet sevinçleriymiş.
Ne keyifliymiş eğik mi yazsam, düz mü mektuplarımız,
Katlamanın bile saygısızlığını hissettiren zarflarımız.
En sevdiğimiz adamlarmış, bizi kavuşturan postacılarımız,
Saklambaç tadında sevgilimle başlayan pembe kağıtlarımız.
Düşünüyorumda pembeleşen zamanları,
Önceden hazır, beyaz yalanların heyecanlarıymış.
En gözde sahillerinde kıymetli buluşmaların,
Çekirdek tadında sabırsız düşleriymiş.
Ne değerliymiş vitrinlerden yuva hayallerimiz,
Geçim ehli olmak düşüncesi baskın kişiliklerimiz,
Balayı tadında gezdiğimiz çarşılarımız, pazarlarımız,
Ara sokaklara girince ürkek ve gizli el tutuşmalarımız.
Açık hava sinemasının gazoz tadında akşamları,
Çok değerli gizli bakışmaların kalp çarpıntısymış.
Yanımızdayken dizlerimizde titreyen terli ellerimiz,
Utangaç gülüşlerde, doyasıya sarılası anlarımızmış.
Düşünüyorumda pembeleşen zamanları,
Kızaran yanaklara teslim edilen rüyalarmız varmış.
Kelimelerin pahalı olduğu, hassas dillerimizin,
Seni seviyorum/u doldurup sunduğu günlermiş...
Bülent KAYA