.
.
.
Ve Doğum!
Delilik ile bilgelik…
Ruh ile akıl…
Aşk ile şehvet…
Ve Ölüm!
Saklandılar koynuna kederin
Çarparak
Hiçliğin yer altı nehirlerindeki bazalt kayalara
Savrulup durdular
Kiremit renkli
Ayazma sonbaharlarında
.
.
.
Gecenin bir yarısı;
Tutuverdi ruhu kahpe anneyi hıçkırık
Kulak kesildi çocuk…
Ve ay…
Ve sessizlik…
Kıvılcımları salya saydamı doyumsuz zımparanın
Asırlar sürdü sanki
Günaha sürtünen iğreti ıslak sesi
Gecenin bir yarısı;
Dikenli çalılarında üzüm bağlarının
Toplanıverdi milyonlarca çekirge
Maharetli melekler
Örüyorlarken azize taçlarını günaha
İğrenç görüntülerine şükür
Kemire durdular vicdanı
Gecenin bir yarısı;
Sarılıverdi küfrün güçlü elleri
Masum bir duanın hayli çelimsiz boynuna
Çırpınırken acı içinde tüm organlar
Özlü sözler fısıldandı kulaklara… Şeytan telifli!
-Asla masum değildir aşk…
-Müziğini dinleyemezsin her bestecinin…
-O yüzden
Alabiliyorken hala nefes
Dinle kulağındaki ilahi sesi…
-Ve uy bana…
-Not-
Öğretisi bozulan fani
Çakıverdi kafatasına on beşlik çivileri
Ve girişti
Mezar taşına kaktıracağı sedefleri
Zanaatkar ellerine teslim edebilecek
Ölümsüz bir mermer ustasının
Mümkünsüz arayışına…
(Yıldıray Kızıltan)