/// Bazen
Ölümcüldür
Suya tutkusu
Kanın
Yitirilmiş yoğunluk…
Saydam karanlık…
Gizlemsiz örtü…
Derinlere fetiş mazoşist dürtü…///
I
Şair
Öperken ihtirası ruhundan
Kalçalarında hissetti
Eşcinsel ellerini Kralın
Yasladı geniş sırtını
Sapkın emellerin monarşist göğsüne
Ve
Sismik hissiyatlı kulaklara
Kapattı ölçümsüz kapısını
Günah geçirmez odanın
II
Geçmiş yaşın kurağına
Ağıtları makamlı
İsyanlar besteledi Kraliçe
Kabuk tutamayan yaralara
Kara işgüzarlık merhemleri sürdü
Her gece saray soytarıları
Sıktılar takma dişlerini
Ortak
Cennetlerinin serabında
Geri sayım çözümsüzlüğüne
III
Tanrı
Evlat edinirken günahları
Kapı dışarı edildi
Öz anne Azize
Yalvardı günahlar!
Küfrettiler yalvarırlarken
Bedenlerinde gezinen nefes sahibi
Üvey Babalara
Çürümüş ruh kalıntılı kokular
Siniyorken yataklarına
Islattılar korkularından
O yatakların
Minicik filli desen çarşaflarını
IV
Riyakarlığın yakıcı güneşinden
Hayli bunalmışken şair
Ve
Göremeyince de gölgesini Tanrının
Sığındı
Bilinmez karanlığın toprak kokan serinine
Bereketli meyve bahçelerine daldı sonra
İnsan kanıyla sulanan
Her bir ağaç dalı çoktan almış yükünü!
Erik…
Çilek…
Elma…
Kiraz…
Kesilmiş bileklerden
Sızıyorken topraklarına
Musluğun klorlu suyu
Muhteşem tonlarında
Her biri kırmızının…
-Not-
Albert Camus, Sisifos Söyleni’ne şu cümleyle başlıyordu: “Gerçekten önemli olan tek bir felsefe sorunu vardır, intihar.”
(Yıldıray Kızıltan)