AFET KIRAT ABLAYA HİTAP

 
    Her şeyden önce mert ve kararlı bir insansınız. Mücadeleyi seviyor, tuttuğunuz işi başarmayı ve hayatın her türlü zorluğuna karşı direnmeyi gerçek manada erdem olarak koruyorsunuz. “Ben ki zorlu savaşın korkusuz cengâveri”  mısraınızdan, hayat mücadelesi sırasında çoğu insanda zaman zaman görülen tırsma, yorulma, bıkma, korkma gibi kavramların sizin lügatinizde bulunmadığını anlamak çok zor değil.

 
    Evine, yuvasına, vatanına, bayrağına, ilkesine, ülkesine, şiire, sanata bağlı, istikrarlı ve istiklaline çelikten halatlarla tutunabilme özellikleriniz, manevi güzelliklere duyarlı ve ayarlı yüreğinizle, sürekli emeği ile gayreti ile ayakta kalmayı seven ve başaran yanınızı görmemek imkânsız.

    Öfkelisiniz fakat bu öfkelerinizin kaynağı sudan sebepler değil. Öfkenizde de sevginizde olduğu gibi gerçek manada bir haklılık, asalet, inanmışlık ve hakikate itaat var. “Elbet sebebi vardır sitemimin öfkemin” dizesi ne de güzel anlatıyor söylemek istediklerimizi ve söyleyemediklerinizi…

    Yazı ve şiirlerinizi inandığınız gibi yazmasanız gerçeğe saygısızlık olacağını çok iyi biliyor, bildiğiniz hakikatleri, gördüğünüz güzellikleri, yaşadığınız sevinç ya da çileleri yazmasanız bir gül solacak, bir güzellik noksan olacakmış hassasiyetiyle okuyucuya sunuyorsunuz. Yazı ve şiir yazımınız, sizin için hem bir görev, hem bir inanç, hem de insana, topluma, kendinize ve çevrenize karşı duyduğunuz vefa ve saygının gereği. Yazmakla adeta insan, toplum ve çevrenize, ailenize, dostlarınıza ve kendinize borçlarınızı vaktinde ödemiş olmanın mutluluğunu yaşıyorsunuz. Başarıymış, şöhretmiş hepsi boş size göre.

    Farklı bir şairesiniz ve bunu da en iyi siz biliyorsunuz. “Sınırını aşmışım şiir adlı gizemin” mısrasındaki dillendirişiniz bu tespitteki en önemli dayanaklarımızdan sadece birisi. Bu farklılık ve farklılığı koruma kararlılığı siz de bir ideal, bir sevda olmuş…

    Milli hisleriniz canlı bir şekilde zaman zaman tezahürlerini yansıtıyor okuyucularınıza. Böylesi durumlarda dur durak bilmiyor, yüreğinizi avucunuza alıp Allah ne verdiyse söylüyorsunuz. Hislerinizin menfaate dayanmayan asaleti, sizi yürekli kılarken okuyucuya da “insan biraz da böyle olmalı” dedirtiyor. “Aklım karmakarışık, bağışlayın Afet’i” mısraınız böylesi bir öfke ve coşkunluk içerisinde bile okuyucularınıza karşı koruduğunuz saygının önemini anlatıyor bizlere. Bu demektir ki öfkeniz ne kadar fazla ise, sevginiz de o kadar çok ve belki insana, okuyucularınıza ve hakikate saygınız öfkenizden daha çok…

    İnsanlara seslenirken “görünüşe, görüntüye değil onların da ötesine bakın, aklınızı yüreğinizle birlikte değerlendirin, zekânızı çalıştırın, dikkatli olun, gerçeği görün, hassasiyetinizi yoğunlaştırın, kendinizi değil çevrenizi, sizi ayakta ve kuvvetli kılan değerleri düşünün, yarınları düşünün, acele ve cahilce davranışları bırakın, vatanın, bayrağın, ülkenin, kardeşliğimizin önemini kavrayın” diyorsunuz. Zaman zaman iyice ürkütücü boyutlara ulaşan cehalet, yanlış davranışlar, düşüncesizlik sonucu, husumet ve fitne ekmeye çalışanları, birlik ve beraberliğimizi yok etmeye çalışan kötü niyetlileri görüyor, yüreği titreyerek, üzülerek fakat aynı zamanda da söylediği sözün doğruluğuna inanarak “Kardeş olun yeniden Rabbim verir dermanı” diyerek inançla, umutla doğruları hatırlatıyorsunuz.

    Her şair gibi siz de zaman zaman kimsesizliğini dillendiriyor, şiirin diliyle bu yönünüzü okuyucularınızla paylaşıyorsunuz. ”Mühürlenmiş gülüşler bekliyor yanağımda”, “Kim ziyaret edecek gizli sığınağımda” ,“Sizler de benim gibi kimsesiz mi kaldınız” deseniz de, şairlerin bazen çilesi bazen de gıdası olan kimsesizlik, sizi de kuvvetli kılan bir enerji adeta. Kimsesizliğinizi en sadık ve vefalı bir dost olarak sarıldığınız şiirin desteği ile yeniyor, şiirle, sanatla onlar, yüzler, binler oluyorsunuz.

    Fikri sabit insanları, merhametsiz yazarları, düşünmeden kararlarını bildirenleri, hak-hukuk tanımayanları, mazlumların sırtına binenleri, azaptan korkmayanları, yalanla büyüyenleri, vicdanları dumura uğrayanları ve adaletsizliği sevmiyorsunuz haklı olarak. “Fikri sabit bir yargıç oturdu masasına”, “Suçlusun! Dedi birden, savunmaya yok hakkın!” gibi özenle seçilmiş mısralarınız çok şeyleri anlatıyor okuduğunu anlayanlara.

    Her zaman doğrudan yana olanların bugün olmasa bile yarın mutlaka kazanacaklarını, haklı fikrinde ısrarlı olanların bir gün mutlaka anlaşılacağını, dolayısıyla hak ve doğru bildiğimiz yolda yürümekte ısrarlı olunması gerektiğini hem öğütlüyor hem de şahsınızda yaşıyorsunuz. “ Nasıl olsa anlayacak eskiyenler yeniyi” misali, zamanla    “okuyup anacaklar, anlayacaklar” der gibi bir halet-i ruhiye ile varlığınızı inancınızla kuvvetlendiriyorsunuz.

     Şiirlerinizin birçoğun da hemcinslerinizin dertlerine, problemlerine eğiliyor, kadınlara hem mücadele hem de sabır tavsiyesinde bulunuyorsunuz. Günümüz kadının dertlerini, çilelerini, beklentilerini, uğradıkları haksızlıkları bizzat yaşayan kendinizmiş gibi canlı, inandırıcı ve kararlı bir şekilde şiirlerinize aktarıyorsunuz. Size göre Türkiye’de ve dünyada kadınlarımız çile ile sınanıyor. Kendini kuvvetli kılan, hakkını savunan, cesur olan ve bilinçli hareket eden kadınlarımız daha az sorunla varlıklarını idame eyliyorlar. Kadınların yaşadığı sorunlarda çoğu zaman erkeklerin tavır ve davranışlarındaki tutarsızlıklar, kıskançlıklar, bencil ve menfaatçi yaklaşımların izini görüyor, birçok şiirinizde de olanca açıklığı ile kulağı ve yüreği olanlara anlatıyor, sunuyorsunuz bu konudaki bildiklerinizi. “Kapattı bir odaya gözümde tüttü şehir”, “Öfkelendi kopardı başımdan tel tel saçı” ve “Yol gösteren parmağı yüreğime sapladı” gibi özenle dile getirilmiş mısralarınız görüşlerimizi doğruluyor bütünüyle.

    Her şair gibi sizin yüreğiniz de annenize, annelere duyarlı. Anneyi, annenizi, anneleri anlatan şiirlerinizde bir anne de olmanız hasebiyle bir yaşanmışlık, tecrübenin yoğurduğu duyarlılık, sevgi ve saygının harmanında sunulan hakikatler söz konusu.

    Annenizi ve anneleri anlattığınız, övdüğünüz, gereklerini ve kıymetlerini sıraladığınız şiirlerde de, annenize ve annelere sığındığınız şiirlerde de, annelere derdinizi, sıkıntılarınızı anlattığınız şiirlerde de her zaman takdir eylediğim bir samimiyet var.

“Dokunduğum gül diken okşadığım hep çalı / Yüreğime saldığın yaşlarla doldum anne”, “Yüz yıllık kasavetler karanlığa ulaştı.”,  “Kök salıyor saçlarım uykusuz gecelere / Dağılan tellerini rüzgârla tarıyorum /  Dilimdeki sitemler vatandır hecelere / Eskiyen günlerimi özlemle arıyorum /Yaşamayı sevdiren öyküleri unuttum” türü mısralarla hem gerçekleri dillendiriyor, hem mevcut durumunuzu sunuyor hem de annenize seslenerek, bir masal anlat da  “Âlemi sarsın koku kuşatsın oylum oylum”, “Kelebekler uçuşsun çiçekleri solmasın”, “Rüzgâr serinlik versin darmadağın saçlara”, “Kuşlar saray kondursun yemişli ağaçlara”, “Yaşayanlar neşeli kimse mahzun olmasın”, barış sevgi yeşertsin, kimse yoksul ve aç kalmasın, gelecek kaygısı duymasın, tasalanmasın, umutlar çoğalsın diyorsunuz.

    Memleketinize, doğduğunuz ve büyüdüğünüz topraklara, üzerinde yaşadığınız coğrafyaya ilgisiz değilsiniz. Nerede yaşarsanız yaşayın ayaklarınızın ilk defa ayak bastığı mekânları zihninizde koruyor, zaman zaman şiirleştirerek derli toplu bir şekilde sunuyorsunuz vefalı şiir severlere. “Kurtuldu zümrüt şehir karanlık örteninden/ Amasya’da yaşamak; solumaktır yeşili”, “Amasya’da yaşamak; duymak coşkun sesini”, “Türküler yoğurmaktır bu şehrin mayasıyla / Amasya’da yaşamak; giyinmektir umudu”, “Amasya’da yaşamak; sanılmaya hicrandır” gibi nitelikli, derinlikli, yöresine bağlı yürek okuntuları, söylemeye çalıştıklarımızın en belirgin kanıtları.

    Gününü onurlu bir şekilde yaşayan siz, geçmişini de unutmuyor, anıyor ve belki de arıyorsunuz. Geçmişini unutanların geleceğinin olmayacağının bilinciyle, maziyi hem hatırlıyor hem de hatırlatıyorsunuz, yıpranmış albümlere bakarak bazen neşe - sevinç, bazen üzüntü ve kahırla. “ Geçmişe yaslanarak bir hayal kurmalıyım” , “ Rüzgârlara yalvarsam belki gelip eser de / Siler bütün gamları koymaz beni kederde” ile geçmişe yaslanırsanız geçmişten esen rüzgârların kederlerinizi silebileceğini fısıldıyor, “Anılarım çoğalır bilincimde katbekat” ile de anılarınıza sadık kaldığınızı, koruduğunuzu duyuruyorsunuz.

    Yönü Allah’a doğru, elleri göğe açık, Yüreği heyecan üfleyen, kâkülüne ak düşmüş, emaneti yüreğinde koruyan, sırtında şiir denen gümüş nakışlı kaftanla yürüyen sizin de korkularınız var; fakat bu korkular kuvvetten, insandan, yoksulluktan ya da değişik mihraklardan değil anladığım kadarıyla. Sizin korkularınızı en güzel şekilde okuyucularımıza sunan “ Korkuyorum” isimli şiirinizde, “Şeytanın peşi sıra akmaktan korkuyorum” , “ Aydınlığa küsecek sabahtan korkuyorum”, İnsanların gözünde batmaktan korkuyorum”, diyor,  özetle noksan zikirden, tevhitten uzaklaşmaktan, şirke düşmekten, nefsine uyarak yazmaktan”  korktuğunuzu anlama özürlülerinin bile anlayabileceği açıklıkta yazıyorsunuz.

    Sizin en yakın dostunuz, dini ve milli değerlerinizden, evlatlarınızdan sonra belki de en çok sevdiğiniz, umudunuz, kuvvetiniz, dayanağınız, enerjiniz olan sitemizi çok seviyor, adeta onunla kendinizi buluyor ve kendiniz olarak kalıyorsunuz.  Özetle sitemizi yüreğinize yerleştirdiğinizi, sitemizle coştuğunuzu, sitemizle savunup sitemizle haksızlıklara baş kaldırdığınızı söylüyor, dost-düşman herkese cesurca haykırıyorsunuz.

    Gururlu, onurlu olmanız “ af ” demenize engel değil. İnsafın insana yakıştığını biliyorsunuz. Çoğu zaman yüreğinizle konuşup, gönlünüzle dertleşip,  kinin ve nefretin, merhametsizliğin ne dinimizde ne kültürümüzde olmadığını anlatarak, çok faydalı mesajlar sunuyorsunuz.

    Kendiniz hakkında “ Nakış nakış işlenmiş uçurtmayım kırmızı” tespitinde bulunan siz, aynı dürüstlükle “Yarım asır içinde nice acılar tattım /Çerçeveli ışıklar çizgilerime baktı” demekten de sakınmıyorsunuz.” Fikri cin, yüreği kin, hinoğlu hin” insanlardan şikâyetçi oluyor, “Hak bilmez divaneyi dizelerim kavursun” diye dualarda bulunuyor, sanki şiirimde “Nasırlaşmış bir ömrün haritası saklıdır” demek istiyorsunuz.

    Milli kültüre, haklı fikre gönlünü asla kapatmayan kişiliğiniz, yüce Allah’a şükrü de unutmuyor, en samimi bir şekilde  “Yakardım Rabbime içimden geldiği gibi” diyerek yaratanın karşısında kulluğunuzla gurur duyuyorsunuz. Mümkün olana ulaşma cehtinizi, gayretinizi diri tutmakla beraber, “Şükür Ya Rabbim sana, verdiğine bin şükür / Nimet diye önüme serdiğine bin şükür.” demeyi de biliyorsunuz. Sadece arkı, doları, arsayı, borsayı düşünenlere inat Allah’a hakkıyla kul olmaya, olabilmeye çalışıyorsunuz.

    Ekmek teknesi ile çığlıklar yoğurabilen, gözyaşıyla sulayıp vuslata kök salan, sırtına sardığı sabırla inadına hedeflerine yürüyen, rüzgârla yarışarak çelik çember çeviren, her türlü engeli inatla aşmaya kararlı olan, en güzel şarkıların nağmesiyle coşan, gönülden gönüle mis kokular saçan özgüveniniz, her şartta ve her ortamda umudunu unutmuyor;  “Rüzgârların nağmesi dağıtır olan sisi”, “İnsan mutlu olunca uykusuzluk da neymiş”, Haydi, dokun kalemim mavilerin tonuna” “Ne külkedisiyim ben, ne de pamuk prenses” gerçekliğini yakalıyorsunuz.

    Dokunmadık konu bırakmayan kaleminiz, şiiri ve şairi sürekli gönlünün merkezinde besliyor, neredeyse hayatının gayesi kılıp, “Ey şiir gözümdesin, yüzümdeki bendesin /Ben senin meftununum sen de bana bendesin.” mısralarını bir daha silinmeyecek bir şekilde başta edebiyat defterimiz olmak üzere yazdığınız sitelerdeki sayfalara kayıtlıyorsunuz.

    Sizi okuyan, izleyen, mesajlarınızı doğru anlayan, doğru algılayan her şiir ustası eminim ki,  “Gururla uçan dilim gökyüzüne ulaştı” , “Şen şakrak kahkahalar bacalardan tütmeli” , “İçimde çağlar şiir temizlenir tüm kirler.” vb söylemlerinizi hakkıyla anlayıp yüreklerine mühürleyeceklerdir.

    Unutmadan söyleyeyim:

Hecenin ölçüsüne, güzelliliklerine hakkıyla vakıfsınız. Hece şiiri sizin için hem güzellikleri ilettiğiniz bir araç, hem de güzelliklerinizi koruduğunuz bir zırh adeta. Kafiye ve redif sıkıtınız olmadığı gibi duraklara da tam manasıyla hâkimsiniz. “Ben şairim derdimi anlatırım heceyle” derken de sanırım beni haklı kılıyorsunuz.

“Uyku, hasret, öz, şair, şiir, sevda, Allah, vatan, deniz, ülke, umut, yelken, kahır, anne, evlat, dert, hüzün, çile, vicdan, gece, gündüz, kalem, hece, türkü, şehir, gönül, maya, mutluluk” gibi kelimelerle şiirinizi bir çini işçisinin titizliği ile oluşturuyor, ipek böceği gibi gülden güzelliklerle ilmek ilmek örüyorsunuz.

 

         Fikri HAKLI
( Afet Kırat Ablaya Hitap başlıklı yazı Fikri HAKLI tarafından 10.04.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.