ÇİKOLATA

 

         Sokağımız hayli dardır. Önceleri daha da dardı. Bir otomobil güçlükle girip çıkıyordu. Zamanın valisi, “itfaiye araçlarının giremeyeceği” gerekçesiyle inisiyatifini kullandı. Sokağı okul bahçesinin aleyhine biraz genişletti. Ne var ki eski belediye başkanımız müteahhitliğe başlayınca inşaatını sokağın aleyhine beri beri çekti. Kim bilir belki de arsanın tapu kaydı öyle gerektiriyordu. Ama sonuçta sokak, valinin müdahalesinden önceki halini aldı.

 

         İnşaat tarafına bir kaldırım yapıldı ki, ben diyeyim keçi yolu, siz deyin patika. Ora da ancak ip cambazları yürüyebilir. Yürümekte ısrar eden ise, her an bir otomobilin dikiz aynasıyla çarpışma olasılığını göze almalıdır. Mahallemizde böyle bir yiğit bulunmadığı için kaldırıma rağbet yoktur. İnsanlar asfaltta yürürler, çoğunlukla…     

 

         Sokakta aracımla ilerlerken önümde yürüyen insanları sesle uyarmam. Onlara ayak uydururum. Çünkü mahallemizin insanları korna çalınca ya irkilir ya da yüz seksen derece geriye döner, sesin nasıl bir araçtan geldiğini ayrıntısıyla inceledikten sonra uygun görürlerse lütfen kenara çekilirler. Belki de aracı önemsemeyip yollarına devam ederler. Zaten yolumuz ne kadar ki, bulvarla evin arası taş çatlasa yüz, bilemedin yüz elli metre kadardır. Bu kısa mesafe için insanları tedirgin etmenin ne âlemi var!

 

         Böyle bir günde önümde yürüyen iki bayanın derin bir sohbete daldıkları anlaşılıyordu. Derken soldaki hanım, soyduğu çikolata kağıdını ıslak elini silkeler gibi sokağa bırakıverdi. Pencereyi açıp seslendim.

        

         -Kızım bakar mısın?

         -Buyur dede.

         -O kâğıdı kaldırır mısın?

         -Neden?

         -Çünkü onu sen attın. Sokağı kirlettin.

 

         Ne cevap verdi, ne de kâğıdı yerden kaldırdı. Arkadaşıyla sohbetine ve yürüyüşüne devam etti. Onlar yürüdü, ben evime geldim, kağıt orada bekliyordu.

 

         Bu durum karşısında gel de emekli öğretmen Mehmet Tapar’ı anma bakalım. “Nüfus kağıdıma göre 73, annemin hesabına göre 74 yaşımdayım” diyor. Her sabah stada yürüyüşe gelir, sağlık için. Kendisi gibi başkaları da gelirler. Baylı bayanlı yaşlı genç, onlarca insan yürür. Ne var ki bu insanlar, ellerindeki pet şişeleri, kağıt mendilleri, çöp kutusunun yanına kadar götürürler de kutunun içine atmak yerine, yanına bırakıp giderler. Onlara sinirlenen 74’lük delikanlı, şişeleri bir bir toplayıp çöpe atar. Belki görürler de utanırlar diye.

 

         Şimdiye kadar utanan ve de özür dileyen “sağlık için yürüyen” kimseye  rastlanmamış.

 

         Sokağımızda, çikolatacı hanımlarla diyalogumuzu evde anlatınca oğlumdan uyarı aldım.

        

         -Ne yaptın sen baba, yine şansın varmış. Çirkefine rastlasan da “Sen kim oluyorsun da bana akıl veriyorsun!” diye bağırıp çağırsaydı, hâlin nice olurdu? Haberleri dinlemiyor musun, yol vermedi, karşı takımın formasını giydi, yan baktı diye sokaklarda cinayetler işleniyor. İnsanlar burnundan soluyor. Çatacak adam arıyorlar.

 

         Çocuk haklı mı ne?          

( Çikolata başlıklı yazı RasimCANBOLAT tarafından 26.05.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.